Yeni Terörizm Kavramı ve Uluslararası Terörizm Alanındaki Etkileri

Bu makalede Soğuk Savaş sonrasındaki dönem terörizm çalışmaları literatüründe önemli bir yeri bulunan Yeni Terörizm kavramı incelenmiştir. Yeni Terörizm kavramının; kitle imha silahlarının temini, köktenci (dini istismar eden) ideoloji, saldırıların artan öldürücülüğü, teknolojinin rolü ve esnek örgüt yapısı başlıkları altında ele alındığı görülmektedir. Bu başlıklar birbirleriyle bağlantılı ve etkileşim içinde hareket etmektedirler.
Kitle İmha Silahları: Yeni terörizm kavramı 1990’lı yıllarda popülerlik kazanarak literatürde önemli bir tartışma yaratmıştır. Diğer taraftan kronolojik olarak bakıldığında temelinin 1970’li yıllarda yapılan çalışmalara dayandığı görülmektedir. Brian Jenkins tarafından 1974 yılında hazırlanan “International Terrorism: A New Kind of Warfare” ve 1975 yılında hazırlanan “Will Terrorists Go Nuclear” başlıklı raporlar, literatürün ilk örnekleri arasında yer almaktadır.[1] 1982 yılında Thomas C. Schelling tarafından yazılan “Thinking about Nuclear Terrorism” başlıklı makale de kitle imha silahlarının devlet dışı aktörlerin eline geçmesine yönelik senaryolar açısından önemli bir çalışma olarak görülmektedir.[2] Soğuk Savaş’ın sona ermesi sonrasında kitle imha silahlarının yarattığı tehdit ve Yeni Terörizm kavramı daha somut bir hale gelmiştir. Bu dönemde yaşanan 1993 Dünya Ticaret Merkezi, 1995 Tokyo ve 1996 Oklahoma saldırıları, ayrılıkçı ya da sol örgütlerce gerçekleştirilen terör eylemlerinden daha tehlikeli bir terörizm sürecine girildiği yönünde yorumlanmıştır. Bu dönemde Bruce Hoffman[3] ve Walter Laqueur,[4] gibi araştırmacılar nükleer terörizm üzerine yoğunlaşmışlardır. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton 1998 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitaben yaptığı konuşmada yeni teknolojiler ve kitle imha silahlarının yarattığı terör tehdidine dikkat çekmiştir.[5]
Devlet dışı aktörlerin kitle imha silahlarını temin etme yollar üzerine çeşitli senaryolar üretilmektedir. 1990’lar boyunca İran, Irak vb. devletlerin devlet dışı aktörlere kitle imha silahı sağlayabileceğinden korkulmuştur. Ayrıca Sovyetlerin yıkılması sonrasında kontrolsüz kalan nükleer tesisler de önemli bir tehdit senaryosu olmuştur. 1990 sonrasında nükleer hammadde hırsızlığı amacıyla gerçekleştirilen toplam 19 girişim kayıt altına alınmıştır. Bu girişimlerden 17’si eski Sovyet cumhuriyetlerinde gerçekleştirilmiştir.[6] Her ne kadar nükleer senaryo gerçekleşmese de devlet dışı aktörler farklı yollardan kimyasal ve biyolojik maddeleri üretmişlerdir. Örneğin Aum Shinrikyo tarikatı Tokyo metrosuna yönelik olarak 1995’te gerçekleştirdiği saldırıda kendi imkanları ile ürettiği sarin gazını kullanmıştır. Benzer bir şekilde, IŞİD in Musul’u işgali sürecinde Irak ordusuna ait depolarda bulunan klorin maddesini ele geçirdiği, ayrıca kendi kimyasal silahlarını üretebilmek için laboratuvar çalışmaları yaparak, rehin aldığı kişiler üzerinde kimyasal deneyler yaptığı iddia edilmektedir. IŞİD elde ettiği ve ürettiği kimyasal maddeleri Irak ordusu ve Peşmerge ye karşı kullandığı da belirtilmektedir.[7]
Nükleer terör başlığı altında ele alınan bir diğer senaryo da nükleer tesis yönelik olarak gerçekleştirilebilecek olan saldırılardır. İstatistiklere bakıldığı zaman nükleer tesislerin farklı gruplarca birçok defa hedef alındıkları görülmektedir. Bunların birçoğu çevreci örgütlerce gerçekleştirilen protesto eylemleridir. Diğer taraftan 2000 sonrasında nükleer tesislere yönelik olarak gerçekleştirilen / planlanan ve faili bilinen toplam 12 saldırıdan 7’sinin radikal selefi unsurlarca gerçekleştirildiği görülmektedir.[8]
Kitle İmha Silahları sadece konvansiyonel olmayan teknolojiden oluşmamaktadır. Konvansiyonel patlayıcılarla gerçekleştirilen saldırılarda kitlesel ölümler gerçekleşmektedir. Dahası örnekler incelendiğinde konvansiyonel silahların konvansiyonel olmayanlardan daha öldürücü sonuçlar verdiği görülmektedir.[9] Bu tarz saldırılar literatürde katastrofik[10] eylemler ya da megaterör[11] gibi kavramlarla adlandırılmaktadır. 1979 – 2008 arasında konvansiyonel yöntemlerle gerçekleştirilen ve kayıp sayısı 100’den fazla olan toplam 35 terör saldırısı kaydedilmiştir.[12] Bu saldırılar arasında 1993 Bombay saldırısında 317, 1995 Oklahoma saldırısında 168, 2004 Madrid saldırısında 191, 2006 Mumbai saldırısında 190, 11 Eylül saldırılarında da yaklaşık 3000 kişi hayatını kaybetmiştir. 2015-2016 tarihlerinde de çok sayıda bombalı eylem gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılar arasında yer alan 2015 Ankara Gar saldırısında 109, 2015 Paris saldırısında 130 kişi hayatını kaybetmiştir.
Köktenci Referans: Yeni terörizm literatüründe ele alınan en önemli noktalardan biri terör örgütlerinin sahip olduğu ideolojik motivasyondur. 1980’li yıllarda İsrail-Filistin çatışması, İran İslam Devrimi ve Lübnan iç savaşı gibi gelişmeler köktenci eğilimli terör kavramının güçlenmesine neden olmuştur. Rapoport, 1984 tarihli makalesinde kutsal terör (holy terror) kavramını kullanarak köktenci örgütlerin yarattığı tehlikeye dikkat çekmiştir.[13] Bu doğrultuda, 2000’li yıllara yaklaşırken Yeni terörizm kavramının merkezine yerleşen aktör El Kaide olmuştur. Yemen ve Kenya saldırıları ile kendini belli eden El Kaide tehlikesi 11 Eylül saldırıları ile zirveye ulaşmış ve Yeni Terörizm olarak adlandırılan olguyu gündemin en üst sırasına taşımıştır. Bu dönemde Rapoport modern terörizmi sınıflandırdığı 4 Dalga teorisini (Four Waves of Terrorism) yayımlamıştır.[14] Rapoport’un, 1979 sonrası dönemde köktenci bir dalganın oluştuğunu iddia ettiği çalışması, 11 Eylül sonrası terörizm literatüründe çok önemli bir yer tutmuş ve teoriyi merkeze alan çok sayıda çalışma yapılmıştır.
Aslında, inançlar tarihin her döneminde çok önemli bir çatışma unsuru olmuştur. Zealotlardan Haçlı seferlerine, Kuzey İrlanda’dan İsrail’in kuruluşuna geçen sürede din ve mezhepler toplum kimliğinin en önemli parçalarından bir tanesi olarak görülmektedir. Mezhepsel kimlik, İrlanda örneğinde olduğu gibi bazı bölgelerde etnik kimlikle bütünleşmiştir. Yeni Terörizm literatürü temelde inançlar arasında büyük bir ayrıma gitmemekte ve adı ne olursa olsun 1980 sonrasında köktenci bir akımın güçlendiğini savunmaktadır. Öneğin, Rapoport bu gruba Aum Shinrikyo gibi farklı kült ve tarikatları da dahil etmektedir. Diğer taraftan literatürün gelişimi göz önüne alındığında köktenci boyutun radikal selefi görüş ile eş anlamlı hale geldiği anlaşılmaktadır. Pratikteki yansımaları da göz önüne alındığında, 1990 sonrası dönemde radikal selefi anlayışa dayalı bir küresel ayaklanmanın ortaya çıktığı görülmektedir. Bu hareketin merkezinde Sovyetlerin Afganistan’ı işgali sonrasında örgütlenerek sonrasında El Kaide’yi oluşturan radikal selefi ağ bulunmaktadır. 1990’lı yıllarda Bosna ve Çeçenistan’da yaşanan çatışmalar bu ağın hayatta kalmasını sağlamıştır.
Kitle imha silahları ile köktenci motivasyon arasında da doğrudan bir bağ kurulmaktadır. Bunun nedeni genellikle bir devlet aktör tarafından desteklenen ve kısa vadeli siyasi hedefleri olan örgütlerin belirli bir meşruiyet çabası içerisinde oldukları bu nedenle uluslararası hukukça yasaklanmış kitle imha silahlarının hareketlerine ve destekçilerine zarar vereceklerini düşünmesidir. Diğer taraftan özellikle kıyamet senaryoları etrafında örülen hikayelere sahip olan Aum Shinrikyo gibi tarikatların çok daha agresif olabilecekleri görülmüştür. Çeşitli tarikatların kitle imha silahlarına yönelik ilgisi ve yaptıkları girişimler de bu görüşü desteklemiştir. Köktenci örgütler için ölüm bir son değil başlangıç olarak görülmektedir. Öncelikli hedeflerin ölüm sonrasındaki hayata yapılan hazırlıktır. Bu algı, saldırıların türü, hedefi ve amacı gibi birçok boyutu doğrudan etkilemektedir. Bu başlık altında görüleceği üzere intihar eylemleri, kanlı infazlar ve kitlesel saldırılar bu tarz örgütlerle birlikte anılır hale gelmiştir.
Teknoloji: Teknoloji silahlı çatışmaların nasıl yürütüleceği ya da yürütülmeyeceğini belirleyen en önemli değişkendir. Bu durum özünde bir silahlı çatışma türü olan terörizm için de geçerlidir. Rapoport kendi teorisinde terörizmi dönüştüren nedenlerin siyasi değil teknolojik olduğunu savunmaktadır.[15] Bu kapsamda, silah, ulaşım ve iletişim teknolojileri terörizmin yaşadığı dönüşümde önemli bir rol oynamıştır. Silahların temini giderek daha kolay bir hale gelmiş, ulaşım ve iletişim teknolojileri gelişerek yaygınlaşmıştır.
Terörizm ile silah teknolojisi arasındaki ilk etkileşim anarşistlerin yarattığı ilk küresel ayaklanma sürecinde yaşanmıştır. Dinamitin 1866’da keşfi ve tabancanın yaygınlaşması dönemin devlet dışı aktörleri açısından güç asimetrisini azaltan önemli icatlar olmuş ve anarşist hareketlerin küresel bir ayaklanmaya dönüşmesindeki ana etken haline gelmiştir.[16] Suikastlar ve bombalı saldırılar bu döneme damga vurmuştur. Abraham Lincoln ve William McKinley gibi ABD Başkanları suikasta kurban gitmiştir. 1920 yılında Wall Street te patlatılan dinamit yüklü at arabası 40 kişinin hayatına mal olmuş 300 kişi ise yaralanmıştır. 21. yüzyılda ise patlayıcı teknolojisi çok daha gelişmiştir. C4 gibi sanayi üretimi patlayıcıların yanı sıra gübre ve şeker karışımı ile elde edilen el yapı patlayıcılar da çok büyük bir tehlike yaratmaktadır.
İletişim teknolojisi eylemlerin ve eylemin arkasındaki mesajın kitlelere yayılması açısından çok önemli bir etki yaratmıştır. Devrimci ayaklanmalarda televizyon silah kadar önemli görülmektedir.[17] Günümüzde internet teknolojisi ve sosyal medya platformlarında yaşanan gelişme bu tespiti daha da ileriye taşımıştır. Internet tabanlı platformlar ideolojik ve operasyonel seviyede örgütlenmenin yanı sıra örgütün hikayesinin ve eylemlerin etkisinin topluma yansıması açısından da çok önemli görülmektedir. El Kaide’nin sosyal tabanı, “sanal topluluk” (virtual community) olarak tanımlanan bu ortamda[18] eğitim materyallerine ulaşabilmekte, radikal düşüncelere sahip diğer kişilerle görüşebilmekte ve operasyonel talimatları alabilmektedir. Geçmişte ilhamlarını kitaplardan ve broşürlerden alarak radikalleşen aktörler günümüzde bu ilhamı sanal ortamdan almaktadır.[19] Ayrıca gerçekleştirilen eylemelere ait bilgi ve görüntüler çok kısa bir süre içerisinde sosyal medyada yayılarak geniş bir izleyici kitlesine ulaşmaktadır. Ayrıca internet üzerinden yalnız aktörleri yönlendiren “sanal planlayıcılar” özellikle çatışma bölgelerine uzak ülkeler için büyük bir tehdit haline gelmiştir.
Ulaşım teknolojisinin de benzer bir etki yaptığı söylenebilecektir. Mesafenin bir engel olmaktan çıkması ile birlikte dünyanın farklı bölgelerinde yerleşik radikaller rahatlıkla çatışma bölgelerine gidebilmektedir. Batı Avrupa’da yaşayan bir şahsın Suriye ve Irak’taki çatışma bölgelerine gitmesi birkaç gün sürmektedir. Bu durum Sovyet işgaline karşı yürütülen mücadeleye katılanlar için ise haftalarla ölçülmektedir. Ayrıca ulaşım ağları devletlerin yumuşak karnı haline gelmiştir. Tren, metro, otobüs ve havayolu taşımacılığını her gün milyarlarca insan kullanmaktadır. Bu unsurlar kritik altyapının bir parçasıdır ve sosyal hayat bu ağlar etrafından şekillenmektedir. Bu nedenle 20. yüzyılda her çeşit ulaşım ağı terörist saldırıların hedefi olmuştur. 11 Eylül örneğinde görüldüğü üzere uçaklar sadece hedef olarak değil silah olarak da kullanılmıştır.
Öldürücülük: Yeni terörizm teorisinin temel argümanlarından bir tanesi de yeni örgütlerin şiddeti araç değil amaç olarak kullanmasıdır.[20] Bu nedenle saldırıların bir mesaj taşımanın ötesine geçtiği ve olabildiğince fazla sayıda insan öldürmenin amaçlandığı belirtilmektedir. Amaçları devletleri görüşme masasına oturtmak değil masayı etrafındakilerle birlikte havaya uçurmak olarak belirtilmektedir. Daha önce belirtildiği gibi, bu örgütler kıyamet gününü gelmesi gibi apokaliptik hedeflere de sahip olabilmektedir. Öldürme eylemi bir ibadet halini aldığı ya da amaç kıyametin gelmesini sağlamak olduğu durumlarda kullanılan şiddetin boyutunun bir önemi kalmamaktadır. Örneğin Yahudi radikal gruplarca, 1984’te Mescid-i Aksa’ya yönelik olarak yapılması planlanan bombalı saldırının amacı, İsrail’in düşmanlarının ortadan kalkacağı nükleer bir savaşın başlatılmasıdır.[21] Benzer bir şekilde Aum Shinrikyo’da eylemleri ile nükleer bir savaşı kışkırtmayı planlamıştır.
Literatürde yeni terörizm dönemine ait örgütlerin genellikle 1970’lerde Avrupa’da faaliyet gösteren ve genellikle suikast tarzı seçici eylemler gerçekleştiren aşırı sol örgütlerce karşılaştırılmaktadır. Yeni terörizm olarak döneminin aktörlerini bir önceki dönemin aşırı sol örgütlerinden ayıran en önemli özelliklerinden bir tanesi kullanılan şiddetin boyutudur. Özellikle hedeflerinde seçici olan ve stratejik şiddetten kaçınan 1970’lerin Avrupalı sol örgütlerinin aksine, mümkün olan en fazla sayıda insanın öldürülmesini hedef almaktadır. Diğer taraftan bu durum şiddet tekelinin yeni terör örgülerinde olduğu anlamına gelmemektedir. Özellikle 20. yüzyılda etnik motivasyonu olan devlet ve devlet dışı aktörlerce etnik temizlik ve soykırım benzeri çok sayıda eylem gerçekleştirilmiştir. Tamil Kaplanları ve PKK/KCK gibi örgütler kitlesel ölümlere yol açan eylem taktiklerini sıklıkla kullanmıştır.
11 Eylül’ü takip eden yıllarda El Kaide ve türevleri tarafından çok sayıda kitlesel saldırı (mass casuality attack) gerçekleştirilmiş ancak hiçbiri 11 Eylül seviyesinde bir yıkım yaratmamıştır. Benzer bir şekilde nükleer saldırı senaryosu da hayata geçmemiştir. Bütün bu gelişmeler Yeni Terörizm kavramının geçerliliğinin sorgulanmasına neden olmuş ve teoriye yönelik çok sayıda eleştiri getirilmiştir.[22] Diğer taraftan 21. yüzyıldaki terör eylemeleri gerek frekans gerek yoğunluk gerekse yaratıcılık açısından bir önceki yüzyıldan daha farklı özellikler göstermektedir. Radikal selefi ağın sahneye çıkmasıyla birlikte istatistiki olarak büyük bir sıçrama yaşandığı görülmektedir. (Grafik-1).
Grafik-1: 50’den fazla kayıp verilen saldırıların sayısının yıllara göre dağılımı[23]
Ağ Yapılanması: Yeni terörizm hakkında en fazla tartışılan özelliklerinden bir tanesi de örgütlenme yapısıdır. Literatürde yeni örgütlerin devlet destekli olmaması[24] ve hiyerarşik bir yapılanmalarının bulunmaması nedeniyle takibinin çok daha zor olduğu savunulmaktadır.[25] Yeni terörizm teorisinin ortaya çıkmasında rol oynayan New York, Oklahoma ve Tokyo saldırılarının devlet destekli olmayan gruplarca gerçekleştirildiği bilinmektedir. Diğer taraftan Oklahoma dışındaki saldırıların hücrelerce ve detaylı bir planlama süreci sonucunda gerçekleştirildiği görülmektedir. Radikal selefi örgütler üzerinden konuşmak gerekirse, 2000 sonrasında gerçekleşen saldırıların büyük bir bölümünün de merkezi ya da çevre yapılanmalarca planlanarak uygulandığı görülmektedir. Bu nedenle Yeni terörizmin lidersiz hareketler bütünü olduğunu söylemek doğru değildir.
Sonuç
Yeni Terörizm kavramının temeli 70’li yıllara dayanmaktadır. Kavram 90’lı yıllarda popülerlik kazanmıştır. Kavramın, devlet dışı aktörlerin;
– Kitle imha silahlarını temini,
– Sahip oldukları köktenci (dini istismar eden) ideoloji,
– Gerçekleştirdikleri saldırıların artan öldürücülüğü,
– Eylemlerinde teknolojinin rolü,
– Esnek örgüt yapıları,
başlıkları altında ele alındığı görülmektedir
Her ne kadar 1990’lı yıllarda öngörüldüğü üzere nükleer bir saldırı gerçekleşmese de 11 Eylül ve devamında yaşanan süreçte El Kaide ve türevleri tarafından gerçekleştirilen sansasyonel eylemler 21. yüzyıl uluslararası sistemini derinden etkilemiştir. Bu örgütler; dini istismar etmeleri, şiddeti araç olmaktan çıkartıp amaç haline getirmeleri, teknolojiyi yoğun şekilde kullanmaları ve sahip oldukları esnek örgüt yapıları nedeniyle Yeni Terörizm kavramının öngördüğü özellikleri bünyelerinde barındırmaktadırlar.
Yazının aslına https://msu.edu.tr/enstituler/atasaren/bulten/ATASAREN_BULTEN_EKIM_SAYISI_4_SAYI.pdf linkinden ulaşabilirsiniz.
[1] Brian Jenkins, International Terrorism: A New Kind of Warfare, The RAND Paper Series, 1974.
Brian Jenkins Will Terrorists Go Nuclear, California Seminar on Arms Control and Foreign Policy Paper No:64 Los Angelos Crescent Publications, 1975.
[2] Thomas C. Schelling, Thinking About Nuclear Terrorism, International Security, 1982, 6:4, pp.61-77 p.61-62.
[3] Bruce Hoffman, Terrorism and WMD Some Preliminary Hypotheses, The Nonproliferation Review, 1997, 4:3, 45-53, p.49
[4] Walter Laqueur, The New Face of Terrorism, The Washington Quarterly,1998, 21:4, 167-178 p.175
[5] White House, “Remarks by the President to the Opening Session of the Fifty-third United Nations General Assembly,” 21 September 1998, http://www.pub.whitehouse.gov/uri-res/I2R?urn:pdi:/ /oma.eop.gov.us/1989/9/ (Erişim Tarihi:01.04.2021)
[6] https://www.start.umd.edu/nuclear-facilities-attack-database-nufad (Erişim Tarihi:07.06.2021)
[7] Joby Warrick, ISIS Used Chemical Weapons on Iraqi Prisoners, UN Investigators Find, The Washington Post, 14 Mayıs 2021
[8] https://www.start.umd.edu/nuclear-facilities-attack-database-nufad (Erişim Tarihi:07.06.2021)
[9] John Prachini, “Comparing Motives and Outcomes of Mass Casualty Terrorism Involving Conventional and Unconventional Weapons, Studies in Conflict & Terrorism, 2004, 24:5, pp.390–394
[10] ABD Savunma Bakanlığı Quadrennial Defence Report 2010.
[11] İsrailli bir yetkili ile 2002’de yapılan görüşme aktaran Bruce Hoffman, Al Qaeda, Trends in Terrorism, and Future Potentialities: An Assessment, Studies in Conflict & Terrorism, 2003, 26:6, 429-442 p.438
[12] Rand Terrorism Dataase verileri kullanılmıştır. https://smapp.rand.org/rwtid/search.php (Erişim Tarihi:08.06.2021)
[13] David Rapoport, Fear and Trembling, Terrorism in Three Religious Traditions, American Political Science Review, 1984, 78:3, p.674
[14] David C. Rapoport, The Four Waves of Modern Terrorism, içinden Audrey Kurth Cronin,James M. Lused (Ed.) Attacking Terrorism: Elements of a Grand Strategy, Georgetown University Presss. Washington, 2004, pp.46-73
[15] David C. Rapoport, Fear and Trembling- Terrorism in Three Religious Traditions, American Political Science Review, 78:3, 1984, p.658
[16] Walter Lacquer, A History of Terrorism, Little, Brown, New York, 2002, p.180
[17] Jerry Rubin, J. Do it Scenarios of the Revolution, New York: Simon and Schuster, 1970, p.108
[18] J. Reid Meloy, Jessica Yakeley, The Violent True Believer as a “Lone Wolf”, Psychoanalytic Perspectives on Terrorism Behavioral Sciences and the Law Behaviour, 2014, 32:347–365, p.353.
[19] Jeffrey Kaplan, Heléne Lööw, Leena Malkki, Introduction to the Special Issue on Lone Wolf and Autonomous Cell Terrorism. Terrorism and Political Violence, 2014, 26:1, 1-12, p.8
[20] Bruce Hoffman, Terrorism and WMD Some Preliminary Hypotheses, The Nonproliferation Review, 1997, 4:3, 45-53, p.49
[21] Hoffman age., p.48
[22] Yeni sıfatının kelime anlamının daha önce gözlemlenmeyen bir olgu olduğu, diğer taraftan bu dönemde yaşanan saldırıların, örgüt yapılarının, ideolojilerin yeni olmadığı, tarihsel süreçte benzer özellikler gösteren örneklerin sıkça görüldüğü savunulmaktadır. Bkz. Isabelle Duyvesteyn, How New Is the New Terrorism?, Studies in Conflict & Terrorism, 2004, 27:5, 439-454 s.439-440; D. Tucker, What is New about the New Terrorism and How Dangerous is It?, Terrorism and Political Violence, 2001, 13:3, 1-14, p.8.
[23] RAND Terrorism Database verileri kullanılarak hazırlanmıştır.
[24] S. Simon, D. Benjamin, America and the new terrorism, Survival: Global Politics and Strategy, 2000, 42:1, 59-75 p.59
[25] Bruce Hoffman, Change and Continuity in Terrorism, Studies in Conflict & Terrorism, 2001, 24, p.418