Ukrayna Savaşı: Yeni Bir Askeri Değişim Dalgası

Ukrayna Savaşı, askeri değişim açısından Soğuk Savaş döneminin sona ermesi kadar büyük bir kırılmaya sebep olur mu? Ordular bundan nasıl etkilenir? Geleceğin ordu modeli ne olmalıdır? Elinizdeki yazının amacı bu sorulara dair bir sınırlı değerlendirme yapmak ve yeni araştırma sorularını gündeme getirmektir.
Soğuk Savaş döneminin sona ermesi karşı konulamaz bir değişim dalgası başlatmış ve ordular da bu değişim dalgasından nasibini almıştır. Öncelikle Sovyetler Birliği’nin çöküşü güvenlik paradigmalarını kökünden değiştirmiş ve NATO için ana tehdit unsurunun ortadan kalkması, kitle ordularının ve zorunlu askerliğin sorgulanmasına yol açmıştır. Benzer şekilde toplumsal değişim zorunlu askerliğin artık sürdürülemez bir model olmasına neden olmuş ve özellikle gelişmiş NATO ülkelerinde profesyonel ordu modeline geçilerek daha küçük ordular kurulmuştur.
Dönemin askeri liderlerinin değişim dalgasına direnmesi mümkün olmamıştır. Mesela Hollanda ve Belçika gibi küçük ülkelerde dahi genelkurmay başkanları asker sayısının azaltılmasına karşı çıkmış ama sürece etki edememişlerdir. Zaten bazı ülkelerde yüzde 70’lere varan vicdani ret başvuruları başka bir çözüme de izin vermemiştir.[1] Bu durumda azalan personel sayısını, teknolojik imkân ve kabiliyetlerle telafi etmek yoluna gidilmiştir. İşte günümüzün küçük, esnek ve çevik orduları uluslararası güvenlik ortamıyla birlikte toplumsal yapıda meydana gelen değişimlerin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Peki bu dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri ne yaptı?
TSK’nin ileri teknoloji ürünü silah ve teçhizatla donatılmış modern bir ordu haline getirilmesi cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren en önemli hedeflerden birisi olmuştur. Ancak hem Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya hem de az gelişmiş ekonomi bu hedefe tam anlamıyla ulaşmayı engellemiştir. Her ne kadar sayısal olarak NATO’nun ikinci büyük ordusu olarak kabul edilse de TSK’nın aslında teknolojik imkânsızlıklar içinde olduğunu gösteren birçok örnek bulmak mümkündür. 90’lı yılların başında zirve noktasına çıkan iç güvenlik sorunlarıyla mücadelede bile yetersiz ve modası geçmiş silah ve teçhizatın neden olduğu sıkıntıları aşmak kolay olmamıştır. Özellikle 1991’de yaşanan Körfez Harekâtı, siyasi ve askeri liderlerin TSK’nın yeni dönemde ortaya çıkan tehditleri bertaraf edebilecek teçhizat ve silah sistemlerine sahip olmadığını anlamalarına yol açmıştır.[2]
Grafik 1: Savunma Bütçesi ve Asker Sayısı Karşılaştırması
Nitekim savunma istatistikleri de aynı sonucu vermektedir. 2013 verileri temel alınarak hazırlanan yukarıdaki grafik[3] 1990’daki duruma nazaran bir iyileşmeye işaret etmektedir. 1990 yılı rakamlarına göre TSK, sayısal anlamda en büyük 20 ordu arasında 6. sırada iken savunma bütçesi açısından listenin dışında kalmıştır. Buna karşın 2013 yılı itibarıyla dünyanın en büyük 9. ordusu durumundadır ama savunma bütçesi açısından ancak 19. sıraya yükselebilmiştir. Ancak bu iyileşme dahi sayısal üstünlükle teknolojik yeterlilik arasındaki dengesizliğin giderilemediğini göstermektedir. Bu tablo kısaca o yıllarda TSK’nın büyük ama kısıtlı bütçesi olan, dolayısıyla insan gücüne dayanan kitlesel bir ordu olduğuna işaret etmektedir.
Buna karşın 2020 yılında savunma bütçesi ile asker sayısı arasındaki makas daralmıştır. Daha sağlıklı bir ordu modeline işaret eden bu durum teknolojik gelişmişliğin arttığının da bir göstergesidir. Bu durumda insan gücü odaklı bir ordudan teknoloji odaklı bir orduya geçilmekte olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca TSK personel sayısı bakımından daha küçük bir ordu haline gelmiş ve diğer NATO orduları gibi teknolojik olarak daha gelişmiş bir yapıya kavuşmuştur. Tabii bunun ucu açık bir süreç olduğu ve sürdürülebilirlik ilkesinin önemi göz ardı edilmemelidir.
Ancak daha küçük ama yüksek savunma bütçesine sahip ordular askeri etkinlik açısından yeterli midir? Almanya örneği bu soruya olumlu bir yanıt vermemizi engellemektedir. Devasa savunma bütçesine rağmen askeri etkinlik konusunda Alman Ordusu için pozitif bir değerlendirme yapmak güçtür. Ülkenin geçmişinden kaynaklanan endişeler düşük profilli bir ordu tercihinin ana nedeni olarak açıklanabilir. Bunun yanı sıra profesyonel bir orduya ve yüksek savunma bütçesine sahip örneğin İngiltere, Fransa ve ABD gibi ülkelerin de Afganistan, Irak ve Mali tecrübeleri çok olumlu bir tablo çizmemektedir. Kısaca söylemek gerekirse savunma bütçesi ve asker sayısı dengesi sağlıklı bir ordu modeline işaret etse de bunun askeri etkinlik için yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.
Yukarıda belirtilen sorunlar ve bu sorunlara dair tartışmalar günümüzde de devam etmektedir. Ancak bazı hususların hayata geçirilmesi veya çoğunluğun dikkatini çekmesi için genellikle büyük bir olaya ihtiyaç vardır. İşte Ukrayna Savaşı böyle bir rol oynamıştır. Yeni dönem orduların 30 yıl önceki gibi bir değişim dalgasına maruz kalacağına dair güçlü sinyaller içermektedir. Savaşın birçok ordu tarafından yakından takip edildiğini ve askeri uzmanların harıl harıl “alınan dersler” listeleri hazırladığını muhtemelen kimse inkâr edemez. Birçok uzman silah sistemlerinin performansını, kimin hangi bölgede ne kadar ilerlediğini veya ülkeye akan dış askeri yardımları tartışmaktadır. Kısaca çoğunluk teknik ve taktik meselelere odaklanmaktadır. Ancak en az bunlar kadar önemli olan husus eğitimli insan gücüdür. Savaşın daha başında Zelensky’nin 18-60 yaş arası erkek nüfusun ülkeyi terk etmesini yasaklayan kararı da bu önemin göstergesidir. Ama saldırıya uğrayan her ülkenin böyle bir karar alması zaten beklendiğinden muhtemelen pek üzerinde durulmamıştır. Aslında bu karar tüm toplumun gerektiğinde savunma hizmetine katılmasının önemli olduğunu da göstermektedir.
Buna karşın Putin’in kısmi seferberlik ilanı daha büyük bir yankı bulmuştur. Çünkü henüz savaşın yedinci ayında 144 milyonluk bir ülke asker sıkıntısı yaşamaya başlamıştır. Bunun Rusya’ya özgü birtakım sorunlarla ilişkili olduğu ortadadır. Ancak her halükârda “küçük ama teknolojik ordular nereye kadar etkinlikle savaşabilir?” sorusu gündeme gelmektedir. Savaşların artık muharebe meydanlarıyla sınırlı kalmadığı ve tüm ülke sathına yayıldığını dolayısıyla her vatandaşın savaştan etkilendiği gözlemlenmektedir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde bazı NATO ülkeleri meskûn mahallerde muharebe konusunda ciddi askeri ve akademik çalışmalar yürütmektedir. Çünkü Ukrayna’da olduğu gibi savaşın şehir merkezlerinde yoğunlaşmasını beklemektedirler. Bu durumda da savunma sadece küçük ve profesyonel ordular tarafından yürütülebilecek boyutları aşmaktadır. Kısaca yüksek teknoloji, büyük savunma bütçesi ve küçük-profesyonel birlikler askeri etkinlik için yeterli değildir. Yani yukarıdaki tabloda ortaya konulan ordunun mevcut asker sayısı ve savunma bütçesinin dengeli yapısı aldatıcı olabilir. Nihayetinde ordu modelleri genelde geçmişin tecrübelerine göre şekillendirilmektedir. Ancak geleceğin muharebelerinin geçmiştekilerle aynı şartlarda cereyan edeceğini beklemek iyi niyetli bir yaklaşımdır. Çünkü zayiat oranları konvansiyonel savaşlarda zorlayıcı bir faktördür. Savaş dışı kalan her askerin yerine aynı nitelikte bir asker koymak kolay değildir. Ülke nüfusu yeterli olsa bile askerlerin kısa sürede eğitilmesi zordur. Bu durumda yetersiz eğitimle muharebelere katılan askerler daha kolay bir hedeftir ve haliyle zayiat oranları da artmaktadır. Kısaca bir kısır döngü oluşmaktadır.
Birçok profesyonel ordunun personel temin sorunları yaşadığını da unutmamak gerekir.[4] Bundan dolayı göçmenleri veya farklı dini ve etnik grupları hedefleyen politikalar gündeme gelmektedir. Hatta söz konusu gruplara yönelik etkili reklam kampanyaları yürütülmektedir.[5] Bu ülkelerin zorunlu askerliği geri getirme olasılığı da çok düşüktür. Günümüzde artık devletlerin zorlama yöntemlerinin 19. ve hatta 20. yüzyıldaki kadar etkili olabileceği de tartışmalıdır.[6] Zaten var olan personel temin sorunlarının üzerine bir de Ukrayna Savaşı’nın etkileri eklenince artık orduların yeni çözümler ve modeller üretmesi gerektiği aşikârdır. Ukrayna Savaşı savunma hizmetinin ortak vatandaşlık yükümlülüğü olduğunu bir kere daha hatırlatmaktadır. Ancak düşük yoğunluklu çatışmalar, barış gücü harekâtları veya insani yardım misyonlarına odaklanmış orduların konvansiyonel savaşları ve özellikle ortak savunma hizmetini ne oranda yerine getirebileceği tartışma götürür. Dolayısıyla yeni dönemin tüm yönleriyle incelenmesi ve ordu modelleri ile toplumun sivil savunma başta olmak üzere nasıl ve hangi konularda eğitilebileceği, personel temin politikaları ve sürdürülebilirlik, askerlerin kariyer yönetimi, orduda geçici süre hizmet veren sözleşmeli personelin sivil iş gücüne katılımının düzenlenmesi gibi meseleler orduların yapısını etkilemeye devam edecektir. Ukrayna Savaşı tüm bu potansiyel sorun alanlarının ülkelerin hazırlık durumuna göre daha vahim veya daha hafif krizlerle atlatılmasına neden olacaktır. Bu meseleler sivil ve askeri kurumların ve araştırmacıların ilgisini beklemektedir.
[1] Cindy Williams, “Introduction”, in C.L.Gilroy, C.Williams (Eds.), Service to Country: Personnel Policy and the Transformation of Western Militaries, MIT Press, Massachusetts, 2006, “1-34”, p.18.
[2] Elliot Hen-Tov, “The Political Economy of Turkish Military Modernization”, MERIA Journal, 8 (4), 2004.
[3] Charles W. Kegley, Eugene R. Wittkopf, World Politics: Trend And Transformation (7th Edition), Bedford/St.Martin’s, Boston,1999, p.385. Bu çizelge Kegley ve Wittkopf’un modeli temel alınarak The International Institute for Strategic Studies (IISS) Routledge – The Military Balance 1990, 2014 ve 2021 verileriyle hazırlanmıştır.
[4] “Andrea Mazzarino, What the Military’s Recruitment Crisis Means for America”, 17 August 2022, https://www.thenation.com/article/world/military-recruitment-crisis/.(Son Erişim Tarihi: 14.10.2022). “British Military Quarterly service personnel statistics”, 1 July 2022 https://www.gov.uk/government/statistics/quarterly-service-personnel-statistics-2022/quarterly-service-personnel-statistics-1-july-2022.(Son Erişim Tarihi: 14.10.2022).
[5] İlginç bir örnek için bakınız: “This Is Belonging 2018 – TV – Keeping my Faith – This is Belonging – Army Jobs” https://www.youtube.com/watch?v=0Jj2Fm8pRBI.(Son Erişim Tarihi: 14.10.2022).
[6] Bkz: Charles Tilly, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu, (Çev. Kudret Emiroğlu), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2020.