Teröristle Mücadele Harekatında Teknolojinin Etkisi ve Eğitimli İnsan Faktörü

Teknolojik imkân ve kabiliyetlerin muharebe müessiriyetine katkısı nedir? Bu soru birçok uzman ve askerler tarafından genellikle olumlu olarak cevaplanmıştır. Askerler teknolojik yenilikleri büyük bir şevkle kucaklamış ve etkin olarak kullanmanın ve hatta geliştirmenin yollarını aramıştır. Erbaş ve erler arasında okuma-yazma oranının çok düşük olduğu 1950’li yıllarda bile askerlerin hiçbir teknolojik eşyayla daha önce karşılaşmamasına rağmen yeni sistemleri öğrenmeye çok yatkın oldukları gözlenmiştir.[1] Günümüzde de aynı durumun geçerliliğini koruduğunu ve yeni teknolojilere karşı genellikle olumlu bir yaklaşım sergilendiğini görüyoruz. Özellikle Teröristle Mücadele Harekâtına (TMH) aktif olarak katılan birlikler bu anlamda örnek gösterilebilir.
Teknoloji getirdiği yararlar kadar bazı zararlı alışkanlıklara da yol açmaktadır. İnsanın tembelleşmesi ve bazı duyu yeteneklerini kaybetmesi bunlardan sadece birisidir. Dolayısıyla, geçmiş dönemleri yaşamış, kısıtlı imkanlarla operasyonları icra etmiş olan nesillerin mesleğe yeni katılan gençleri bu gözle değerlendirmesi ve eğitimlerine katkıda bulunması gerektiği düşünülmektedir. Diğer orduların bu konuda benzer hatalara düştüğü ve sadece teknoloji ile muharebe sahasında başarıyı yakalayamadığı görülmektedir. Eğitimli insan halen muharebe sahasının belirleyicisi olma özelliğini korumaktadır.
Bu makalede teknolojik yeniliklerin stratejik ya da operatif seviyedeki etkileri incelenmemektedir. Aksine taktik seviyede teknolojik yeniliklerin TMH’nın icrasına etkisi ve personelin bu yeniliklerden ne şekilde etkilendiği irdelenmektedir. Makalenin ana argümanı teknolojik imkân ve kabiliyetler ne kadar gelişmiş olursa olsun TMH’da başarının arazide bulunan tek er seviyesindeki askerin eğitimine bağlı olduğu ve teknolojik tembellik sonucunda temel askeri becerilerin unutulmaması gerektiğidir. Özellikle mesleğe yeni katılan her statüden personel ile uzun yıllardır görev yapan ve geçmişte kısıtlı imkanlarla harekât icra eden personelin tecrübeleri arasındaki farklar bu konuda yol gösterici olabilir. En gelişmiş teknolojilerin dahi bazı iklim ve arazi şartlarında kullanılamayacağı dolayısıyla arazide her personelin kendi kişisel yetenekleri ile hayatta kalmasını bilmesi son derece önemlidir. Bu şartın yerine getirilmesi için TMH harekatının temel eğitim görevlerinin kusursuz bir şekilde uygulanması gereklidir. Örnek vermek gerekirse, küresel konumlama cihazı olmadan pusula ile yön bulabilen ve harita üzerinde koordinat tespit edebilen, hiçbir kamera veya sensörün çalışmadığı ortamda dinleme ve gözetleme yapabilen, mevzide his uyuşması yaşamadan uzun saatler kalabilen ve kilometrelerce yürüyecek kadar fiziksel kondisyonu olan asker başarılı olacaktır.
Teknolojik Üstünlük ve Muharebe Sahasında Başarı
Soğuk Savaş sonrası dönemde gelişen iletişim imkânları ve medya etkisi, teknolojinin sağladığı imkânları tüm dünyanın gözleri önüne sermiştir. Özellikle Birinci Körfez Harekâtının çok kısa zamanda ve çok az zayiatla kazanılması birçok ülkenin ordularını yeni teknolojik gelişmelere göre tasarlama isteklerini arttırmıştır. Ülkeler, özellikle ağ tabanlı savaş, hassas güdümlü mühimmatlar, insansız hava araçları gibi insan gücüne olan ihtiyacı asgari seviyeye indirmeyi amaçlayan teknoloji odaklı yeni sistemleri elde etmeye yönelmiştir.[2] Ülkemizin de benzer bir süreci takip ettiği ve son yıllarda artan bir şekilde yeni teknolojileri TSK’nın hizmetine sunduğu görülmektedir. Nitekim “teknolojik gelişmişlik”[3] istatistikleri de bu durumu teyit etmektedir. Savunma bütçesinin asker sayısına bölünmesiyle elde edilen bu değere göre Türkiye’nin teknolojik gelişmişlik endeksi 1990’da 2.721 dolardan 2013’de 21.021 dolara ve 2017 yılı itibariyle 24.688 dolara çıkmıştır.[4] Dolayısıyla Soğuk Savaş sonrası dönemde teknolojik gelişmişlik endeksi yaklaşık 10 kat artmıştır.
Günümüzde birçok yerli ve yabancı şirket teknoloji sayesinde muharebe sahasında insan faktörünü asgari seviyeye indirmek için çalışmaktadır. Ancak muharebe sahasında her sorunun teknoloji ile çözülebileceğine inanmak yanıltıcı olabilir. Özellikle de teknolojinin insanın yerini almasını beklemek en azından yakın gelecekte mümkün görünmemektedir. Bunun en önemli örneği ABD Ordusunun Irak ve Afganistan harekatlarında görülmektedir. ABD’nin eski Savunma Bakanlarından Donald Rumsfeld ve ekibi hava gücünün liderliğinde bilgi çağının gereklerine uygun ve kara ordusunun daha düşük seviyede bir rol oynadığı yeni bir ordu yaratmak için teknolojiye güveniyordu.[5] Bu hedefe ulaşmak için teoride oldukça çarpıcı ve etkin bir şekilde tanımlanan bir askeri dönüşüm süreci öngörülmüştü, ancak bu dönüşüm pratikteki uygulamalardan olumsuz olarak etkilenmiştir. Örneğin, Amerikan birlikleri uydu teknolojisinden faydalanmasına rağmen düşük teknolojili el yapımı patlayıcılara (EYP) karşı özellikle meskûn mahallerde yetersiz kalmaktaydı.[6]
Benzer bir gelişme Afganistan’da da yaşanmıştır. ABD Ordusu, özel kuvvetler ve hava gücünden oluşan müşterek yapı ve yerel güçlerin de yardımıyla kısa sürede Taliban’ı yenilgiye uğratmıştı. Zaten ABD Hava Kuvvetleri 1991’den beri tespit edilebilen her hedefin yok edilebileceğini öne sürüyordu ve nitekim Özel Kuvvetler birliklerinin sayesinde bu başarıya ulaşmıştır. Hava gücü, özel kuvvetler ve yerel güçlerden oluşan bu birleşim, “Afgan Modeli” olarak adlandırılmış ve Amerikan askeri stratejisinde merkezi bir rol oynayabileceğine olan inanç artmıştı.[7] Ancak, sonraki yıllarda yaşanan gelişmeler sonucunda teknolojik üstünlük sayesinde her türlü savaşın kazanılabileceğine olan inanç sarsılmıştır. Bu ülkelerde isyancıların savaşı mümkün olduğunca yayma ve uzatma girişimleri karşısında sorunu çözebilecek imkânı hiçbir teknoloji sağlayamamıştır.[8] Irak Savaşı, düşmanın yenilgiye uğratılmasının her zaman siyasi amaçlara ulaşmayı sağlamayacağını ve istikrar ve kontrol sağlamak için kara birliklerine olan ihtiyacın devam ettiğini, dolayısıyla büyük ve eğitimli bir ordunun halen arzu edilir olduğunu göstermiştir.[9] Afganistan ve Irak tecrübeleri, terörist unsurların konvansiyonel kuvvetlerle karşılaşmadan fırsatını bulduğu yer ve zamanda küçük çaplı yıpratma saldırılarıyla savaşı uzun süre devam ettirebileceğini göstermiştir. Ayrıca yüksek teknolojinin bir yere kadar etkili olabileceği de ispatlanmıştır.[10] Sonuç olarak Amerikalı bir emekli generalin de belirttiği gibi “yakın muharebede Amerikan piyadesi için en ilkel düşmanla savaşırken bile kayda değer bir teknolojik üstünlük yoktur”.[11]
Teröristle Mücadele Harekâtında Teknolojik Faktörlerin Etkisi
Yukarıda belirtildiği üzere ABD’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde icra ettiği operasyonlar sadece teknolojiye güvenerek zafere ulaşmanın mümkün olmadığını göstermiştir. Bu tecrübeler ışığında Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) yurt içinde ve sınır ötesinde icra ettiği harekatlarda özellikle yerli savunma sanayinin gelişimi ile birlikte artan şekilde teknoloji-yoğun operasyonlara ağırlık verdiğini ve önemli başarılar elde ettiğini görüyoruz. Ancak, teknolojinin gerekli ama her derde deva bir ilaç olmadığını ve muharebe sahasında insan faktörünün halen en önemli bileşen olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu hususun anlaşılması için geçtiğimiz 30 yılda yaşanan teknolojik gelişmelerin sahadaki yansımalarını incelemek yeterli olacaktır.
Teröristle Mücadele Harekatının (TMH) icrası geçtiğimiz 30 yılda çok önemli merhaleler kaydetti. Bunun en önemli sebeplerinden birisi teknolojik imkân ve kabiliyetlerin artmasıdır. Diğer bir etken olarak TSK’nın artan profesyonelleşme oranını da göz önünde bulundurmak gereklidir. Basit bir örnek bu iki etkenin anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bundan 30 yıl kadar önce İç Güvenlik Harekâtında terörist unsurlarla temas için temel bileşen insan gücü idi. Özellikle komando birlikleri aktif olarak arazide dolaşır, kontrolü sağlar ve terörist unsurlarla temas sağlamaya ve etkisiz hale getirmeye çalışırdı. Herhangi bir duyum alındığında ya da kısıtlı gözetleme vasıtaları ile elde edilen görüntülere istinaden bölgeye uçar birlik harekâtı ya da karadan intikal eden birlikler bazen günlerce süren temas araması icra ederlerdi. Bu tarz bir harekatta fiziksel kondisyon, arazinin klasik yöntemlerle analizi ve tek er seviyesinde keşif, gözetleme ve gizleme ile atıcılık yetenekleri ön plandaydı. Kısaca özetlemek gerekirse arazide yürümesini bilen, silahına hâkim olan ve askerliğin temel becerilerinden olan gözetleme, gizleme ve keşif faaliyetleri ile temasta hareket tarzlarını hakkıyla yerine getiren birlikler başarılı olurdu.
Yukarıda özetlenen durum günümüzde özellikle teknolojinin sağladığı imkân ve kabiliyetler sayesinde büyük değişimler geçirmiştir. Artık birliklerin arazide günlerce terörist aramasına gerek kalmamıştır. 30 yıl önce sadece bir hayalden ibaret olan sistemler artık neredeyse kol seviyesindeki birliklere kadar dağıtılmış ve aktif olarak kullanılmaktadır. Silahlı ve silahsız insansız hava araçları (İHA/SİHA), dronlar, son derece hafif ve kullanışlı termal sistemler, uzaktan komutalı silah sistemleri, anlık coğrafi analiz yapılmasını sağlayan teknolojiler ve tek er seviyesinde kullanılan hafif ama etkili kıyafet ve teçhizat birliklere çok önemli avantajlar sağlamıştır. Geçmişte bir komando bölüğünün bir haftada icra ettiği arama/tarama (A/T) faaliyeti birliğin elindeki dronlar ya da İHA vasıtasıyla birkaç saat içinde tamamlanabilmektedir. Herhangi bir terörist unsurun tespiti durumunda gelişmiş hedef koordinat belirleme sistemleri ve ateş destek vasıtaları devreye girmekte ve çoğunlukla başarı sağlayarak terörist unsurların hareket kabiliyetini minimize etmektedir.
Sabit üs bölgeleri ve karakollar şeklinde tertiplenen birlikler geçmişte sınırlı sayıdaki gözetleme vasıtaları ile beraber kendi yaratıcılıklarına güvenerek sızma ve taciz girişimlerine karşı tedbir almaktaydı. Bugün ise üs bölgesine yaklaşmakta olan tavşanın dahi ayak seslerini algılayan sensörler ve termal kameralar üs bölgesini çepeçevre sarmakta, yaklaşan terörist unsurlar uzaktan komuta edilen silah sistemleri ile ateş altına alınmakta ve her şeyden önemlisi iletişim imkanlarının gelişmesi sayesinde ilk ateş anından sıhhi tahliyenin son basamağına kadar bütün bir sistem kolay ve hızlı şekilde koordine edilebilmektedir. Benzer şekilde EYP ile mücadelede geçmişte sadece mayın dedektörü ve gözle arama şeklinde yapılan kontroller yerini Güzergah Mayın/EYP Temizleme (GÜMET), Mayın/EYP Tespit ve İmha (METİ) ve Patlayıcı Madde Keşif ve İmha Timi (PMKİ) gibi yüksek teknoloji ürünlerle donatılmış unsurlara bırakmıştır. Ancak bu noktada da arazide en küçük ayrıntıyı dahi fark edebilen, farkındalığı yüksek ve eğitimli personel en etkin mücadele aracı durumundadır. Nitekim mayın/EYP konusunda iyi eğitilmiş ve farkındalığı arttırılmış askerin gözle yapmış olduğu tespitler teknoloji ürünü cihazların tespitlerinden çok daha fazladır.
Teknolojinin bir kuvvet çarpanı olarak birliklerimize çok önemli avantajlar sağladığı ve bu sayede muharebe müessiriyetine olumlu yönde katkı yaptığı söylenebilir. Ancak bu noktada geçmişte ABD Ordusunun düştüğü hataya düşmemek adına muharebe sahasında insan faktörüne vurgu yapmak gerektiği kanaatindeyim. Teknolojik imkân ve kabiliyetlerin azami seviyede kullanılması hiç bitmeyecek bir süreçtir. Ancak uzun vadede başarı ve muharebe etkinliği için bir askerin sahip olması gereken temel yeteneklerini koruması ve geliştirmesi gerekmektedir. TMH için bu yetenekler bundan 30 yıl önce ne ise bugün de aynıdır. Yakın gelecekte hiçbir teknoloji fiziksel kondisyonu iyi, sırtında 40 kg yükle kilometrelerce yürüyebilen askerin yerini dolduramayacaktır. Aynı şekilde örtü, gizleme ve gözetlemenin nasıl yapılacağını bilmeyen ve bunun için sadece teknolojiye güvenen asker zorlu iklim ve arazi şartlarında nihayetinde kendi kişisel yeteneklerine güvenmek zorunda kalacaktır. Kadro silahını etkili bir şekilde kullanamayan askeri kurtaracak bir teknoloji henüz mevcut değildir.
TMH ve günümüz çatışma ortamları askerliğin temel kurallarını elinde hiçbir teknolojik imkân ve kabiliyet olmadan da uygulayabilen ve muharebe etkinliğini devam ettiren personel gerektirmektedir. Bu ihtiyaç her dönemde geçerliliğini korumaktadır. Son yıllarda terör örgütleri tarafından yapılan saldırılar da
bu durumu doğrulamaktadır. Normal iklim ve arazi şartlarında hareket serbestisi kısıtlanan terörist unsurlar, mevcut teknolojik imkân ve kabiliyetlerin yetersiz kaldığı ya da tamamen devre dışı olduğu iklim ve hava şartlarında taciz, sızma ve saldırı girişimlerine ağırlık vermektedir. Bu tarz eylemlerde tek er seviyesinde gözetleme, gizleme, kamuflaj ve atıcılık yetenekleri iyi ve her daim hazır olan birlikler saldırıları başarılı bir şekilde püskürtmektedir. Dolayısıyla insan faktörü teknolojinin işlemediği noktada devreye girmektedir.
Özellikle İHA/SİHA teknolojisinin devreye girmesinden sonra gerçekleştirilen eylemler incelendiğinde en son tahlilde en önemli yeteneğin iyi eğitilmiş personel olduğu görülmektedir. Görüş imkanlarının 10 metrenin altına düştüğü, hava veya karadan ulaşımı kesilmiş ve sadece kendi imkân ve kabiliyetleri ile yakın mesafeden çatışmaya girilen üs bölgelerinde en uç mevzideki tek bir personelin yeterliliği belirleyici olmaktadır. Bu noktada zamanda yolculuk gibi 30 yıl önceki şartlara dönülmüş ve mevcut yeni teknolojilerin bir önemi kalmamıştır. Artık mevzideki her bir personelin el bombası atma, silahını etkili kullanma, paniğe kapılmama, ilk yardımı kusursuz uygulama ve akıllı telefonsuz iletişim kurma yetenekleri ön plana çıkmaktadır. Küresel konumlama cihazlarının çalışmadığı ortamda sadece harita ve pusula yardımı ile yön bulma, koordinat belirleme cihazlarının hasar gördüğü ortamda ateş destek vasıtalarına ileri gözetleyicilik yapmanın önemi anlaşılmaktadır.
Gelişmiş teknolojik imkanlar daha küçük çapta birliklerle operasyon icra etme kabiliyetine de olumlu etki etmektedir. Geçmişte bir bölük çapında icra edilen operasyonlar kol-takım seviyesinde birliklerle yürütülebilmektedir. Ancak bu durumda tek er seviyesindeki eğitim çok daha önemli olmaktadır. Sahada bulunan her bir askerin son derece iyi eğitimli, silah ve teçhizatını etkili şekilde kullanabilen ve operasyonun bekasına zarar verecek her türlü davranıştan uzak durması gereklidir. Dolayısıyla bu noktada da eğitimli insan faktörü ön plana çıkmaktadır.
Teknoloji ve Operasyon Güvenliği
TSK’nın artan profesyonelleşme oranı, internetin yaygınlaşması ve akıllı telefon teknolojisinin gelişmesi yaklaşık olarak aynı zaman diliminde ortaya çıkmıştır. Belirlenmiş bir kurallar bütünü içerisinde ve bilinçli olarak kullanıldığında internetin ve akıllı telefonların son derece faydalı olduğu inkâr edilemez. Özellikle süratli iletişim ve aynı anda birçok olayı koordine etme imkânı vermesi sayesinde süratle yaygınlaşmış bir teknoloji haline gelmiştir. Ancak askeri ortamlarda kullanım özel dikkat gerektirmektedir. Yön bulmak için pusula yerine, muhabere için telsiz niyetine ya da küresel konumlama cihazı olarak kullanım ilk akla gelenlerdir. Fakat bunların güvenilirliği ve her şeyden önemlisi askeri teçhizatın yerine kullanılması personelin temel askeri yeteneklerini aşındırmaktadır.
Diğer bir konu hem ülkelerin hem de terör örgütlerinin sosyal medya hesaplarını takip ederek istihbarat toplama faaliyetlerine ciddi şekilde önem vermesidir. Örnek olarak 2014 yılında Malezya Hava Yollarına ait MH17 uçağının düşürülmesi verilebilir. Sadece askerlerin sosyal medya hesaplarına yükledikleri fotoğrafları inceleyerek olaya karışan birliğin personel listesi ortaya çıkarılmıştır.[12] Aynı şekilde arazi fotoğraflarının Google Earth ile incelenmesi sayesinde hangi birliğin hangi bölgede bulunduğu tespit edilebilmektedir. Bunlar sadece birkaç tespit ve daha da çoğaltılabilir. Kesin olan konu yeni teknolojinin bilinçli olarak kullanılması için personelin eğitilmesi gerekliliğidir.
TMH’da yer alan ancak sıklıkla göz ardı edilen hususlardan birisi de his uyuşmasıdır. Askerler özellikle soğuktan korunmak için aşırı giyinir ve mevzileri gereğinden fazla ısıtarak dış dünyayla bağlantısını koparır, hisleri uyuşur ve gözetleme dahi yapamaz duruma gelir. Günümüzde bu durumun bir sebebi de akıllı telefon kullanımıdır. Saatlerce küçük bir ekranda birbirinden ilgisiz alanlarda anlık ve kısa süreli bilgi ve görüntülere maruz kalan her personelin duyu yetenekleri azalır ve his uyuşması yaşar. Doğal olarak gözetleme gibi temel görevlerini dahi yapamaz duruma gelir. Bu noktada teknolojinin olumsuz etkisi karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç
En iyi teknolojinin varlığı bile askerin temel becerilerinin yerini alamaz. Özellikle TSK saflarına katılan genç personelin sadece teknolojiye güvenerek muharebe edilemeyeceğini, en son tahlilde iyi eğitimli askerin en önemli kuvvet çarpanı olduğunu bilmesi ve bu yönde eğitilmesi elzemdir. Teknoloji gereklidir ve son derece faydalıdır. Muharebe sahasındaki her sorun için bir teknolojik çözüm üretilmelidir ancak bu askerin sorumluluklarını teknolojiye devretmesi şeklinde bir anlayışa yol açmamalıdır. Her seviyede personelin şartlar gerektirdiğinde klasik yöntemlerle harekâtı devam ettirebilecek şekilde bilgi ve beceri sahibi olması muharebe sahasında etkinliğin sürdürülmesine katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla teknolojik imkân ve kabiliyetlerden azami seviyede istifade ederken aynı zamanda askerliğin temel becerilerini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Bu anlamda TMH için en önemli yetenekler durum muhakemesi, örtü, gizleme, gözetleme, keşif, silaha hakimiyet ve fiziksel kondisyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Tek er ve lider seviyesinde bu yeteneklerin hem teknoloji ürünü sistemler hem de klasik yöntemlerle kazanılması ve idame ettirilmesi her türlü iklim ve arazi şartında etkinliğin korunmasına yardımcı olacaktır. Teknolojik tembellik hayatın başka alanlarında göz ardı edilebilir sorunlara yol açsa da askerlik için bu geri döndürülemeyecek kayıplar demektir.
Yazının aslına https://msu.edu.tr/enstituler/atasaren/bulten/ATASAREN_BULTEN_EKIM_SAYISI_4_SAYI.pdf linkinden ulaşabilirsiniz.
[1] NARA (The US National Archives), RG 334/ MLR 263/134, JAMMAT, Air Force Group 1947-1953, Analysis of Military Aid program to Turkey (Final Report), 8 December 1950.
[2] Andrew Latham, “Warfare Transformed: A Braudelian Perspective on the ‘Revolution in Military Affairs”, European Journal of International Relations, 8 (2), 2002, s. 238-239.
[3] Anthony Forster, Armed Forces and Society in Europe, Palgrave Macmillan, New York, 2006, s.156.
[4] The Military Balance 1991-1992, London: International Institute of Strategic Studies (IISS), 1991. The Military Balance 2017 London: International Institute of Strategic Studies (IISS), 1991.
[5] Thomas K. Adams, The Army After Next: The First Postindustrial Army, Connecticut: Praeger Security International, 2006, s.2.
[6] Elinor Sloan, Military Transformation and Modern Warfare: A Reference Handbook, Westport: Praeger Security International, 2008, s.34.
[7] Steven Metz, “America’s Defense Transformation: A Conceptual and Political History”, Defence Studies, 6(1), 2006, s.13-14.
[8] Adams, a.g.e., s.5.
[9] Metz, a.g.m., s.19.
[10] Adams, a.g.e.,s.6.
[11] Max Boot, “The Paradox of Military Technology”, The New Atlantis, Sonbahar 2006.
[12]https://www.bellingcat.com/news/uk-and-europe/2019/02/20/russias-anti-selfie-soldier-law-greatest-hits-and-implications/