Soğuk Savaş Dönemi Amerikan ve Rus/Sovyet Askeri Düşüncelerinin Karşılaştırılması

0
582

Rus/Sovyet Askeri Düşüncesi

Rus/Sovyet askeri düşüncesinin şekillenişi Soğuk Savaş döneminin aksine 18. yüzyıl Rus komutanlarının savaş tecrübelerini aktarmasıyla başlamıştır. Andolenko bu şekillenme içinde üç komutanın “hoca”lığından bahseder: Büyük Petro, Rumyantsev ve Suvorov.[1] Bu üç “hocadan” Büyük Petro Rus ordusunu, Çarlık siyasetinin kuvveti haline getirmek için gerekli olan eğitim ve örgütlenmeyi diğer ülkelerin edindiği tecrübelerden faydalanarak yapmışken; Rumyantsev ise Petro’nun temellerini attığı askeri kuvveti Prusyalılara ve Osmanlılarla yapılan savaşlarda test etmiş, Suvorov ise askeri karar alma süreçlerinde sürat ve baskın niteliklerinin ağır basmasına dair gerekliliği ortaya koyan doktrini oluşturmuştur.

Çarlık döneminden Bolşevik İhtilali’ne büyük bir sıçrama yapıldığında ara süreçte Rus askeri düşüncesinin değişim veya evrimleşmesinden öte uygulamadaki başarısızlığı göze çarptığı gibi bu başarısızlığın kaynağı mevcut siyasi rejimin tarihsel birikimi stratejide yansıtamamasıdır. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndaki başarısızlıklar ve devamında Bolşevik İhtilali, siyasal ve toplumsal nedenlerinden ayrı olarak askeri başarısızlıkların da siyasete bir nevi geri besleme yapmasına yol açmıştır. Ancak ihtilalle beraber siyasal bir krizin olağan Rus askeri düşüncesine meydan okuması görülmektedir; buna göre yeni kurulan Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, ideolojik olarak düşman gördükleri kapitalist ülkeler gibi düzenli ordu mu oluşturacaklar yoksa bölgesel olarak oluşturulan halk milisleriyle mi ülke savunması yapacaklar ya da bu ihtiyaçtan ayrı olarak yeni bir askeri doktrin mi yaratacaklar?[2]

Bu sorunsala bir sentez olarak Mikail Frunze öneriler sunmuştur. Bu önerilere göre devletlerarası bir sistemde toplumsal ve siyasi bir hareketin, devlet niteliğine sahip olması için klasik tahakküm gücü olan silahlı kuvvetlerine “devrimci bir hareketliliğe” sahip olması lazımdır.[3] Bu devrimci hareket ise iki türlü mümkündür: İlk olarak silahlı kuvvetler üzerinde siyasal kontrolün haiz olması ve bu kontrol altında elde olan imkanlarla, barış zamanında bir silahlı kuvvetin kurulmasıdır. İkinci olarak da kurulacak bu kuvvetin eski Çarlık Ordusu ve iç savaşın devrimci unsurlarından terhis olmuş personelle yaklaşık 562.000 mevcut ile yeniden örgütlenmesidir.[4] Bu önerilere bakıldığında bir ihtilalin devletleşmesindeki iki önemli faktörün asker-sivil ilişkilerinin kurulması ve buna mukabil silahlı kuvvetlerin yeniden teşkilatlanması sürecinde askeri tecrübenin profesyonelleşme altında kurumsallaştırılması öne sürülebilir. Bu açıdan Kızıl Ordu’nun kuruluşu, sivil-asker ilişkileri ve profesyonelleşmede sırasıyla Büyük Pedro ile Suvorov’un bıraktığı yerden devam olarak da yorumlanabilir. Ancak Kızıl Ordu’nun Rumyantsev’vari bir imtihana girmesi İkinci Dünya Savaşı ile mümkün olacaktır.

Sovyet Rusya, İkinci Dünya Savaşı’na hazırlıksız yakalanmıştır. 1938 yılından itibaren Stalin tarafından Kızıl Ordu komuta kadrosuna karşı yapılan “Büyük Tasfiye[5] ile önemli generaller zindanlara atılmış veya yargısız infaz edilmiştir. Bu tasfiyenin etkisi 1941 yılının Haziran ayında Alman ordularının baskın taarruzu ile ortaya çıkmıştır. Özellikle savaşın başlangıcına kadar olan süreçte Sovyet lideri Josef Stalin’in ordunun kendisine muhtemel bir siyasi tehdit oluşturmaması için yaptığı bu tasfiyeler, barış zamanı Sovyet askeri düşüncesinde ortaya çıkabilecek her türlü askeri devrimin (teknolojik, plan veya konseptin) yavaşlamasına veya engellenmesine zemin hazırlamıştır. Bunun sonucunda ortaya çıkan Kızıl Ordu’nun yetersiz eğitimi, düşük morali ve ekipman yetersizliği Alman ordularının hızlı ve baskın ilerleyişlerine sebep olmuştur. Baskın sonucu bu yenilgiler göz önüne alındığında hem Politbüro hem de Sovyet Genelkurmayı, savunma önlemlerinin alınması için yüksek seviyede karar-alma süreçlerinin işletilmesine ihtiyaç duymuşlardır. Bu ihtiyacın sağlanması iki şekilde olmuştur: Sovyet silahlı kuvvetlerinin siyasal güvenilirliğini yeniden tesis etmek için askeri komiserlik sisteminin yaratılması ile; savaş boyunca alınacak olan hem askeri hem de siyasi kararların tek bir merkezden, yani Stalin yönetimindeki Genelkurmay konseyi olan “STAVKA” orijinal ismi üzerinden gerçekleştirilmesiydi.[6] Böylelikle savaş boyunca işletilecek askeri karar-alma süreçleri merkezileştirilmiştir. Bu merkezileştirilmenin doktrin olarak tecrübe edilmesi ise Stalin tarafından “Kalıcı Harekât Prensipleri” başlığı altında sıralanmıştır:[7]

  1. Geri bölgenin istikrarı
  2. Ordunun morali
  • Tümenlerin niteliği ve niceliği
  1. Silahlanma
  2. Komuta personelinin örgütlenme becerisi.

Stalin tarafından alınan kararların icrası için Sovyet Genelkurmayı’na operasyonel bir rol düşmüştür. Bu rol altında Sovyet Genelkurmayı, Alman ileri harekatının gelişeceği alanlarda ordu büyüklüğünde “cepheler” kurmuş veya Almanların geri çekildiği alanlarda harekât genişliğinin tehdit yaratmayacağı şekilde “cepheler” kaldırmıştır.[8] Bu operasyonel rolün altında ortaya çıkan ise siyasal olarak ele alınan savunma konseptinin ihtiyaçlar temelinde operasyonel bir dile dökülmesidir. Öyle ki bu rol sayesinde Sovyet Genelkurmayı askeri komiserlik sistemini “komutan vekili” statüsüne indirecek şekilde lağvetmiş ve silahlı kuvvetler içindeki komuta birliğini yeniden sağlamıştır.[9] Sonuç olarak İkinci Dünya Savaşı, birbirine eklemlenmekte olan Sovyet-Rus askeri düşüncesinin denendiği bir tarihsel süreç olmuş, bu süreç içinde Alman hamlelerine karşı sayı faktörünün yoğunlaştırılması ve birleştirilmesiyle savaş alanı derinliğinde bir kademelendirme ortaya çıkmıştır.

Dupuy’a göre Soğuk Savaş dönemi boyunca Sovyet askeri kurumları yüksek seviyede profesyonelleşmiş, iyi eğitimli hale gelmiş, rakip süper güç olan ABD’den daha yoğun bir askeri eğitim programına ve zamanının en etkili genelkurmay sistemine sahip olmuştur.[10] Ayrıca eğitim ve doktrin içinde baskın, hareketlilik ve savaş alanında inisiyatifin kazanılması gibi konulara ağırlık verilmişken, silahlarda düşük kaliteli ama daha kolay tasarımlara yönelmiş ve böylelikle kullanımı kolay, bakımı basit ama sayıca bir üstünlük oluşturulmuştur.[11]  Bu iddiaların doğruluğunu ölçmek için her bir faktörün ayrı ele alınması gerekir.

Yüksek seviyede profesyonelleşme sivil-asker ilişkileri için askeri tecrübenin siyasal karar-alıcıların belirlediği ihtiyaçlar doğrultusunda faaliyete geçirilmesi ve başarılması demektir. İyi eğitimli olması demek, Kızıl Ordu’nun muvazzaf personelini oluşturan subaylarının verilen görevleri başarmaları için yeterli teknik bilgi ile donanmış olması demektir. Batı ülkelerinden daha yoğun bir askeri eğitim programı ise Sovyetler Birliği’nin herhangi bir silahlı meydan okumada nitelik ve nicelik olarak seri bir şekilde gelişebilmesi ve genişleyebilmesi demektir. Baskın, hareketlilik ve inisiyatife verilen önem savaş alanında harekât temposunun kaybedilmemesi için sevk ve idareye sürekli nezaret edilmesini gerektirir. Öte yandan silah tasarımlarında azami performans yerine sürdürülebilirliğin amaçlanması, muhtemel bir savaşta düşman unsurlarının imhası için tüm kuvvetlerin bir kırılma noktasında sevk edilmesini kolaylaştırmak ile açıklanabilir. Tüm bunlar sıralandığında Soğuk Savaş sırasındaki Sovyet askeri düşüncesi, “Kuvvet ve Araçların Korelasyonu” konsepti altında savaşan tarafların birbirlerine karşı üstünlüğünü ölçmek ve bu ölçü üzerinden doğru askeri kararların alınmasını sağlayacak hesap ve eylem planlarının oluşturulması üzerine kuruludur.[12]

Amerikan Askeri Düşüncesi

Amerikan askeri düşüncesi, Rus/Sovyet askeri düşüncesinden farklı olarak, kökünü kendisinden önceki devletin askeri görüşünden almamıştır. Bu bakımdan Amerikan askeri düşüncesinin kendine özgün bir siyasal kaynağı vardır. Bu kaynağın hem siyasi hem de ahlaki niteliği ise askeri düşüncenin tekniğini ve kültürünü belirler. Ancak bu kaynağın askeri bir düşünceye evrilmesi geç bir döneme rastlamıştır. Bunun nedeni olarak Atkinson savaşın Amerikan entelektüel birikimi içinde hep ahlaksız bir eylem olarak ele alındığını ve aklıselim ile önlenmesine çalışıldığını belirtir.[13] Öte yandan Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın, herkes için özgürlüğü hak ve yasalarla güvence altına almış ideal bir devleti kurmak amacıyla gerçekleştirilmesi, bu amacı savunan kitlelerin mevcut düzeni değiştirmek için ayaklanması ve kitlenin her bir üyesinin belirli değerlerden güç alarak -ve kitleye de örnek olarak- savaşa iştirak etmesi Amerikan askeri düşüncesine temel olacak bir siyasi birikim olmuştur. Nitekim savaşın “ahlaksızlığı” ve “bağımsızlık için savaş” gibi iki yaklaşım arasında üçüncü bir yaklaşım olarak jeopolitiği sunan Amiral Alfred Thayer Mahan, Amerikan askeri düşüncesini şekillendirmiştir.[14]

Amiral Mahan’a göre denizlere hakimiyetin tarihi ülkelerin birbirleri aralarındaki sürekli rekabetin tarihidir ve bu nedenle her ülke emniyetini ve gelişimini sağlamak için denizlerde hem kendi ulaşım hatlarını koruyan hem de rakip ülkelerin ulaşım hatlarını tehdit eden donanmalara sahip olmalıdırlar. Bu iddiaya göre çıkarım yapıldığında hem ortaya çıkan küresel etkili bir deniz gücü aslında o ülkenin ulusal gücünü de temsil etmekte,[15] hem de deniz güçleri arasında çıkacak bir savaş, çatışmadan öteye bir iş haline gelmektedir.[16] Mahan’ın iddiası ABD tarihinde İç Savaş sonrası ekonomik büyümenin gelirleri arttırdığı, İspanya ile olan savaş sonucu Filipinler ve Küba’yı aldığı, Almanya’nın endüstriyel bir güç haline geldiği ve Britanya ile Fransa’nın emperyal konumlarını değişen dünyada meşru bir konuma getirmeye çalıştığı döneme denk düşmektedir.[17] Bu bakımdan Mahan, İkinci Dünya Savaşı’na dek Amerikan askeri düşüncesinde ABD’nin neden bir askeri güce sahip olmasına ve bu gücün nasıl bir katkı sağladığına dair bir yaklaşım oluşturmuştur.

Her ne kadar Mahan, Amerikan askeri düşüncesini şekillendirse de ABD’nin Bağımsızlık Savaşı’ndan 1890 ABD-İspanya Savaşı’na kadar dönemde askeri düşüncede doktrin temelli özgün bir yaklaşım geliştirememiştir. Bunun nedeni göreceli olarak ABD’nin komşu ülkeleri ile olan sorunlarda milis ve gönüllü unsurları seferber ederek ordular kurması ve bu orduların Avrupa savaş alanlarından edinilen tecrübeler ve doktrinler üzerinden yönetilmeleri ile açıklanabilir.

İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ile beraber klasik Avrupa güç dengesinin çökmesi, Avrasya kıtasında yükselen Sovyet yayılmacılığı, Çin’deki iç savaş ve dünya savaşı sonrası ABD’nin hegemon rolü Amerikan düşünce hayatında kuvvetin doğası ve meşruluğu hakkındaki tartışmaları yeniden ortaya atmıştır. Özellikle nükleer silahlar ve Yahudi Soykırımı, başından beri ABD’de hüküm süren savaşın ahlaksızlığı yaklaşımını desteklerken, İkinci Dünya Savaşı’ndan ABD’nin hem muzaffer hem de hegemonik güç olarak ortaya çıkması Amerikan bağımsızlık düşüncesini Amerikan istisnacılığına dönüştürmüştür. Ancak Atkinson için savaş Amerikalılar için ahlaksız, kendi içinde pragmatik, hem davranışsal bir uysallığı hem de zihinsel dayanıklılığı bulunduran, kişiselleşen, doğal bir olay olduğundan tehlikeli olduğunu ve ya hep ya hiç düşüncesiyle icra edilmektedir.[18] Bu demektir ki savaş insanlığın gelişim sürecinde genel veya kabul görmüş değerlere aykırıdır. Savaş içinde işlenen her şiddet eylemi şiddete katkıda bulunduğu sürece değerlidir. Bu katkının sağlanmasında insanları motive eden şey savaşın ahlaki nedenlerle yapılıyor inancına haiz olacak şekilde naif bir davranış ve şiddetin doğasının insan üzerinde ahlaki dizginleme yaratmaması için zihinsel kararlılık gereklidir. Savaşın anlamını ve şiddet eylemlerinin sonuçlarını iştirak edenin aslında savaşı kişiselleştiren öznedir. Savaşanın şiddetin kaynağının kendi içsel dürtüleri olduğuna idrak edince savaşın da barış ile aynı kaynaktan ve aynı doğanın karşılıklı parçaları olduğuna hükmetmesidir. Kısacası savaş hem siyasi hem de ahlaki çıkarımlarla -Mahan’ın iddiasıyla- bir iş halini almaktadır. Bu işin askerileşmesi ise bireylerin, araçların, konseptlerin ABD’nin siyasal çıkarları için şiddete nasıl hizmet edebileceği sorunsalı ile başlamaktadır.

Dupuy’a göre Soğuk Savaş Amerikan askeri düşüncesini, doktrinler değil bu sorunsala verilen cevaplar oluşturmaktadır. Buna göre iki alternatif cevap ortaya çıkmaktadır:[19]

  1. Savaş, bilimsel yollarla ölçülebilen ve gözlemlenebilen bir eylemdir;
  2. Savaş, bilimsel bir kuram içinde ele alınamayacak kadar öngörülemez insan davranışlarının oluşturduğu rastgele bir süreçtir.

İlk alternatif ele alındığında savaşta kullanılan silahların ve personelin nitelik ve niceliksel değişkenler üzerinden incelenmesi, savaşı iş olarak tanımlayan bir askeri düşünceye uyumluluk gösterebilir. Bu noktada teknoloji, ahlaksız bir eylem olan savaşın bir an önce başlatılıp bitirilmesi için gerekli olan sürat, yıkım ve inisiyatif gibi özelliklerde üstünlük sağlayabilir. Ancak savaş, irade gibi ölçülmesi siyasal ve kültürel faktörlerle ancak mümkün olan etkenleri de bünyesinde bulundurmaktadır. Dahası teknolojinin getirdiği niteliksel üstünlüğün maliyeti, Sovyet Rusya gibi ekonomisi görece ABD’den zayıf ülkelerce niceliksel ama sürdürülebilir maliyetlerle dengelenebilmektedir.[20] Böyle bir durumda diğer alternatif olan savaşın rastgele süreçler tezi öne çıkmaktadır. Savaş, araçların etkisinden çok araçlara anlam ve güdüm veren insan etkenin karar-alma süreçleri ile ilgilidir. Bu bakımdan birlikler, personeller, taktikler veya doktrinler çevresel koşulların yarattığı geçici değişkenlerden ötesi değildir. Önemli olan bu değişkenlere hükmeden insan kararlarıdır. Kararlar, insan doğasının incelenmesi kadar askeri tarih içinde kayıt altına alınmış belirleyici savaşların da incelenmesini gerektirir. Bu noktadan itibaren Amerikan askeri düşüncesi Soğuk Savaş süresince bütünsel bir muharebe kuramı yaratmaya çalışan, kendine özgü bir bilim dalı haline gelmiştir.

[1] Serge Andolenko, “The Imperial Heritage”, B.H. Liddell-Hart, (ed.), The Red Army, Harcourt, Brace and Company, New York, 1956, “13-23”, p. 13.

[2] J. M. Mackintosh, “The Red Army: 1920-1936”, B.H. Liddell-Hart, (ed.), The Red Army, The Red Army, Harcourt, Brace and Company, New York,1956, “52-63”, p. 53.

[3] Mackintosh, a.g.e., p. 54.

[4] A Mackintosh, a.g.e., pp. 54-55.

[5] “Great Purge”, https://www.britannica.com/event/Great-Purge, Encyclopedia Britannica, (Son Erişim Tarihi: 14.10.2022).

[6] Harriet Fast Scott & William F. Scott, The Armed Forces of the USSR, Boulder, Westview Press, Colorado, 1979, p. 23.

[7] Raymond L. Garthoff, Soviet Military Doctrine, Free Press, Illinois, 1953, pp. 34-35.

[8] Scott, Scott, a.g.e., p. 24.

[9] Scott, Scott, a.g.e., p. 25.

[10] T.N. Dupuy, Understanding War: History and Theory of Combat, Leo Cooper, London, 1992, p. 39.

[11] Dupuy, a.g.e., p. 40.

[12]  Dupuy, a.g.e., p. 49.

[13] James D. Atkinson, The Edge of War, Henry Regnery Company, Chicago, 1960, p. 4.

[14] Atkinson, a.g.e., p. 9.

[15] Alfred Thayer Mahan, The Influence of Seapower upon History, Hill and Wang, New York, 1957, pp. 289-290.

[16] Russell F. Weigley, The American Way of War: A History of United States Military Strategy and Policy, Indiana University Press, Bloomington, 1973, p. 175.

[17] Geoffrey Peret, A Country Made by War, Random House, New York, 1989, p. 276.

[18] Atkinson, a.g.e., pp. 30-38.

[19] Dupuy, a.g.e., p. 51.

[20] Dupuy, a.g.e., pp. 51-52.