O Bir Balık mı? Hayır, Gemi! Hayır, İDA!… Mayday Çağrısı…

Giriş
Geçmişte, insanlar arasındaki etkileşim ve dünya genelindeki gelişmelerin takibi, genellikle gemilerin taşıdığı posta-yazışmalara veya karayoluyla seyahat eden kervanların yükleriyle birlikte taşıdığı haberlere dayanıyordu. Ancak bugün, bu etkileşim internet sayesinde daha hızlı ve yoğun bir şekilde gerçekleşebilmektedir. Küreselleşme ve bilgi teknolojilerinin yayılmasıyla birlikte, denizin kültürel etkisi azalmış gibi görünse de paradoksal bir biçimde stratejik önemi giderek artmaktadır. Artık, insanlık yaşamını sürdürebilmek için dünya ticaretinin yaklaşık yüzde doksanını omuzlayan gemilerin getirdiği kargoya ve ticarete büyük ölçüde bağımlı durumdadır. Kaçınılmaz olarak bu hayati etkileşimin güvenliği de bu ticaretten nasibini alan ülkeler nezdinde öncelikli bir mesele olmayı sürdürmektedir. Bu güvenliğin tesisinde bugünkü donanmalar, çokuluslu iş birliği çerçevesinde muharip rollerle birlikte kolluk/polisiye görevlere de odaklanmaktadır. Özellikle güvenlik ortamının karmaşıklaşması, yeni teknolojilerin devlet dışı aktörler tarafından kullanılabilir hâle gelmesi, denizdeki korsanlık faaliyetleri, uyuşturucu kaçakçılığı, yasa dışı göç ve insan kaçakçılığı gibi faktörler, donanmaları sadece nicelik olarak değil aynı zamanda nitelik bağlamında da değişime zorlamaktadır. Bu çalışma, donanmaların kıyı sularına yönelmesiyle birlikte karşılaştığı tehditlerin geçmişe kıyasla arttığı bir dönemde, İDA ve SİHA’ların sürü halinde müşterek kullanımının ortaya koyduğu tehdide odaklanmaktadır. İDA ve SİHA’ların geniş bir tanınırlığa sahip olmasına rağmen, bu teknolojilere karşı alınacak etkili karşı tedbirlere ilişkin yeterli bir düşünüşün ortaya konulamadığı da göze çarpmaktadır.
Günümüzde kıyı sularındaki harekât, yeni nesil silah çözümleri ve asimetrik harp stratejileriyle birlikte önemli zorluklar ve belirsizlikler içermektedir. Ancak, tarihi bir perspektiften bakıldığında, benzer zorlukların ve belirsizliklerin geçmişte de var olduğunu ifade etmek gerekir. Mesela, 1880’lerin başında Fransız Bahriyesi’nde ortaya çıkan “Jeune École” yaklaşımı, İngiliz Kraliyet Donanması’nın denizlerdeki üstünlüğüne karşı adeta bir başkaldırı olarak formüle edilmişti. Jeune École yaklaşımı, o dönemde baskın güç olan büyük muharebe gemilerine karşı bir çözüm olarak, torpidobotların kıyı sularında etkili bir şekilde kullanılması faraziyesine dayanmaktaydı. Jeune École yaklaşımın odağında yer alan torpidobotlar, kıyılara düşman muharebe filosunun erişimini ve deniz kullanımını engellemesine (sea denial) dönük girişimlerde bulunması beklenen baş aktör konumdaydı. Ancak, Jeune École’nin getirdiği taktik asimetriye karşı, o dönemde geliştirilen birinci nesil muhripler (torpedo boat destroyer), seri ateşli toplar, projektörler ve yeni taktik uygulamalarla hızla cevap verebilmişti.[1]
Bu bağlamda, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana uyguladığı geleneksel uçak gemisi muharebe gruplarına dayalı müşterek deniz harekât konsepti, tarihteki diğer yaklaşımlar gibi sorgulanabilir bir durumdadır. Aslında ABD’nin uçak gemilerinden oluşan oldukça maliyetli muharebe grupları, deniz yollarında devriye/karakol görevlerinde, açık denizlerde donanma varlığının gösterilmesinde ve düşman tarafından çok da iyi tahkim edilmemiş bölgelere amfibi harekât icrasında hâlâ oldukça caydırıcı bir unsur olmayı sürdürmektedir. Hatta açık denizde gerçekleşecek bir deniz muharebesinde ibrenin yine uçak gemisini merkeze alan deniz gücünden yana döneceği de su götürmez bir gerçektir. Ancak şu var ki klasik deniz harbi düşüncesinin bir ürünü olan uçak gemisi merkezli filo mimarisinin Basra Körfezi, Baltık Denizi, Tayvan Boğazı ve Karadeniz gibi diğer erişime kapalı ve belirsizliğin yoğun olduğu kıyı sularında yaratıcı, yeni teknolojiyle bezenmiş, küçük meydan okumalara karşı harekât etkinliğinin sorgulanmaya açık olduğu da gözden kaçırılmaması gereken bir durumdur. İstisnai olarak insansız hava ve deniz platformları, mayınlar, kıyıya konuşlu gemiye karşı güdümlü mermi, ABD’nin geleneksel sahaya erişim ve güç aktarım yeteneklerine bariyer teşkil etmekte ciddiye alınması gereken kabiliyetlerdir.[2]
Deniz Harbinde Bir Dönüm Noktası: İDA ve İHA’ların Yarattığı Asimetrik Tehdit
Yukarıda bahsedilen çok yönlü tehditler yalnızca uçak gemisi muharebe grupları için değil ayrıca müstakil görev icra eden harp gemileri için de fazlasıyla geçerlidir. Mesela, Earnest Will Operasyonu kapsamında Basra Körfezi’nde petrol tankerlerine himaye görevi yürüten Oliver Hazard Perry sınıfı USS Samuel B. Roberts (FFG-58) güdümlü füze firkateyni İran’ın döşediği deniz mayınlarına çarparak ağır hasar görmesi ve bölgedeki ABD Donanması’nı faaliyetlerini kısa süre de olsa sekteye uğratması, tarihteki göze çarpan vakalardan biridir. Harp gemilerinin kıyı sularında güdümlü mermilere karşı ne denli hassas olduğunu tasdikleyen ibretlik olaylar da yer almaktadır. Zamanında NATO’nun korkulu rüyası addedilen Moskva kruvazörünün (Proje 1164) 13 Nisan 2022 tarihinde Odesa Limanı’nın 80 mil açığında kara konuşlu iki R-360 Neptune güdümlü mermisinin isabeti sonucu ağır hasar alıp akabinde batması, kıyı sularında belirsizliğin oluşturduğu tehdidin boyutunu açıkça gözler önüne sermektedir. Moskva olayı, sadece güçlü ve caydırıcı bir deniz gücüne değil artık hayatta kalabilecek üstün beka kabiliyetlerine sahip bir donanmaya olan ihtiyacı da gündeme taşımıştır.[3]
Aynı zamanda, kıyı sularında muharebe konseptinin gayri nizami harp yöntemleriyle harmanlanarak yeni teknolojiler ve buna dönük uygun maliyetli çözümlerle birlikte bambaşka bir noktaya taşındığına ilişkin kayda değer gelişmeler de yaşanmaktadır. 12 Ekim 2000 tarihinde ABD Donanması’na ait Arleigh Burge sınıfı USS Cole (DDG-67) muhribinin Yemen’in Aden limanında yakıt ikmali esnasında El-Kaide terör örgütü üyeleri tarafından idare edilen patlayıcı yüklü bir botla saldırıya uğraması, deniz harbindeki bu tarz modern uygulamaların bir miladı olarak kabul edilebilir.[4] Bu olayla birlikte, küçük boyutlu şişme botların dahi yüksek deplasmanlı bir harp gemisine ne ölçüde hasar verebildiği yakinen tecrübe edilmesi, benzer saldırıların yeni araç ve yöntemlerle daha sofistike bir şekilde icra edilebileceğine dair niteliksel bir sıçramaya işaret etmektedir.
Nitekim, Ukrayna’nın ucuz maliyetli kamikaze İDA ve İHA’ları Rus askerî hedeflere ve kritik altyapılara karşı etkili bir biçimde kullanması, deniz harekâtında gayri nizami harp yöntemlerindeki kabiliyet sıçramasının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. İstisnai olarak, 29 Ekim 2022’deki yedi kamikaze İDA ile dokuz İHA sürü halinde radar sistemleri tarafından tespit edilmeden yaklaşık 300 km mesafe kat ederek Sivastopol’deki korunaklı Rus deniz üssüne tartışmalı da olsa StarLink uydu internet desteğiyle müşterek bir taarruz düzenlemesi burada bahsedilmeye değerdir. Tarihte İDA ve İHA’ların müşterek biçimde kullanıldığı ilk taarruzda Amiral Grigorovich sınıfı bir firkateynin de içindeki bulunduğu üç Rus harp gemisi önemli ölçüde hasar almıştı.[5] Bu taktik girişimin en belirgin stratejik etkisi, Kremlin’in bölgedeki harp gemilerinin çoğunu daha güvenli limanlara geri çekmesi sonucunda Karadeniz Filosu’nun bölgede sağladığı deniz varlığı ve ateş gücünden mahrum kalınması oldu. Daha büyük resimden bakıldığında ise bu koordineli taarruz girişimi, yıllardır bilinen hatta “Alibaba” tarzı bir dizi Çin menşeili internet sitelerinden dahi kolaylıkla temin edilebilen insansız hava ve su üstü araçlarının giderek artan bir tehdit olma potansiyelini doğrulamak bakımından ibretlik bir olaydır. [6] Hiç şüphesiz ki askerî uzmanların yakın markajında olan Ukrayna-Rusya Savaşı, kamikaze saldırı konseptini operasyonel olarak tecrübe etmek ve büyük ölçüde geliştirmek maksatlı mükemmel bir kuluçka ortamı oluşturmaktadır.[7]
Elbette bu tarz insansız araçlarla barış zamanında yapılan kamikaze taarruzların uçak gemilerinin de içinde bulunduğu bir muharebe grubunun korunaklı bir limanda demirli iken veya kıyı sularında seyir hâlindeyken yaşamayacağına dair bir garanti yoktur. Rus donanmasına yapılan taarruzlardan gerekli dersleri çıkaran, daha geniş çaplı insansız deniz ve hava araçlarının oluşturduğu müşterek bir taarruzun 1941’de Pearl Harbor Baskını’nda olduğu gibi, bir donanmayı dakikalar içinde büyük kayıplarla karşı karşıya bırakması olasılık dahilindedir. Aradaki tek fark o yıllarda ABD kendi kayıplarını tamir edebilecek ve gerektiğinde yenileri ile telafi edebilecek bir kaynak ve kabiliyete sahipken, halihazırda aynısından yoksun olmasıdır. Şu an ABD Donanması’nın ana muharebe gemisi olan Gerald R. Ford sınıfı uçak gemisinin inşası beş yıldan fazla sürerken, maliyeti de 14 milyar dolar civarındadır. Haliyle, kaybedilmesi felaketle sonuçlanacak vazgeçilmez bir platform olarak kıymetlendirilmektedir.
Sivastopol’e yapılan saldırıyı gelecek projeksiyonu için bir kerteriz noktası alırsak, gelecekte bu silahların devlet dışı aktörlerin eline geçtiğinde konvansiyonel donanmalar için hesaba katılması gereken bir tehdit oluşturması kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bugün bile bazı devlet dışı aktörlerin elinde eski tipte ve nispeten düşük kabiliyette gemiye karşı güdümlü mermi bulunsa da bunları bağımsız olarak imal etme ve buna bağlı olarak toplu hâlde konuşlandırma yeteneğine sahip olmadıkları bilinmektedir. Ancak bu durum hızlı bir gelişim döngüsü içinde olan İnsansız Deniz Araçları (İDA) ve İnsansız Hava Araçları (İHA) için geçerli olmayacaktır. Çok da uzak olmayan bir gelecekte gittikçe maliyetleri düşecek ve yapay zekâ ile birlikte daha gelişkin yeteneklere sahip olacak bu silahların erişebilirliği de oldukça kolaylaşacak ve böylece çok sayıda İDA ve İHA ile koordineli, etki kapasitesi çok daha yüksek bir taarruz imkânı doğacaktır.[8]
Gelgelelim, tarihteki benzer örnekler üzerinden yola çıktığımızda yeni teknoloji silahların doğası gereği genellikle etkisinin muhasımın buna yönelik bir tedbir/karşı hamle/kopyalama yapılıncaya değin geçici süreyle sınırlı kaldığı sonucu karşımızda durmaktadır. Bir yanıyla yeni nesil harp yöntem ve uygulamaları eskinin örüntüsüne girmesi sonucunda baskın etkisini hızla yitirme noktasına gelmektedir. Teknolojik üstünlüğün sunduğu asimetrinin zamana bağlı etkisini kaybederek simetrik hâle dönüşme temayülü günümüz için de geçerliliğini sürdürmektedir. Nitekim torpidonun 1880’li yıllarda deniz harbinde yarattığı yeni geometri ile muharebe gemisi/su üstü gemisi neslinin tükeneceğini düşünenlerin şimdiki ardıllarının İDA ve İHA’lar için benzer öngörülerde bulunduğu da bir gerçektir.[9] Bu iddia İDA ve İHA’ların günümüzde ve gelecekte endişe veren tehdidini küçümsemekten öte bu yeni teknoloji silahların yarattığı asimetriye karşı çaresiz olunmadığını göstermektir. Bazı uzmanlar, harp platformlarında yeterli enerji üretimini mümkün kılacak teknolojik altyapının geliştirilmesinin, her türlü suüstü vasıtasının üzerine otomatik hedef teşhis ve takip yeteneği olan orta kalibre otomatik top kulelerinin yerleştirilmesi, bunların yer yer kısa/orta menzilli güdümlü tanksavar füzeleri ile teçhiz edilmesi ve lazer silahlarının faaliyete geçirilmesiyle birlikte İDA, İHA’ların neden olduğu asimetriyi hızla ortadan kaldırabileceğini öngörmektedir.[10]
Peki, mevcut hâlihazırdaki bu tehditle mukabele noktasında neler yapılabilir? İlk aşamada bu yeni nesil araçlarla ilgili askerî karar alıcıların daha derinlemesine düşünmesi gerekmektedir. Böyle bir sistematiğin inşasında ise ilk olarak temel sorulara açık yanıtlar bulunması elzemdir. Mesela, mevcut harp gemilerindeki sensör ve savunma sistemleri bu araçları ne kadar erken ve kesinlikte tespit-teşhis edebilir, akabinde ne ölçüde angaje olabilir? Olabilse dahi bu maliyet etkin bir çözüm olacak mıdır? Bir milyon dolarlık bir güdümlü mermi ile 100 bin dolarlık İDA-İHA’yı vurmak ne ölçüde etkin ve işe yarar olacak? Bu duruma 16 Aralık 2023 tarihinde Kızıldeniz’de faaliyet gösteren ABD Donanması’na ait Arliegh Burke sınıfı muhrip olan USS Carney’nin (DDG-64), Yemen’deki Husilerin kontrolündeki bölgelerden gönderilen 14 adet İHA’yı imha etmek için yaklaşık 20 adet 2,1 milyon dolarlık SM-2 Block IV güdümlü mermisi kullanması dikkate değer bir örnek teşkil etmektedir.[11] Kuşkusuz ki, USS Carney’nin komutanı, ABD Donanması’nın standart harekat prosedüründeki (Standard Operation Procedures/SOP) hedefe ilk aşamada en uzaktan SM-2/3/6 türevi uzun menzilli mühimmatla angaje olma yöntemini yerine getirmişti. Ancak bu riski en düşük, diğer yanıyla da en pahalı angajman yöntemi olduğu tartışmasızdır. Atış başına etki (affect per shot) ve atış başına maliyet (dollar per shot) eğrilerinin kesiştiği farklı bir angajman yöntemi geliştirilmediği sürece, ABD gibi milyar dolarlık bir süper güç için bile bu durum uzun vadede sürdürebilir görünmemektedir.[12] Özellikle Yemen’deki milislerin İHA envanter derinliği, bölgedeki koalisyon gemilerinin güdümlü mermilerini tüketecek kadar geniş ölçektedir. Dolayısıyla, gelecekte nitelik mi yoksa nicelik mi daha önemli olacak sorusu gündeme gelmektedir.
Bu soruların yanıtı bizi dünya harp tarihinin esasını oluşturan yeni teknolojiyi sahaya sürme, geri beslemelerle bunu geliştirme ve nihayetinde doktrine ederek her daim rakibe karşı bir avantaj elde etmek üzerine kurulu tartışmaya ittiği açıktır. Bu yüzden yukarıdaki sorulara, insanların kısıtlamasına tabi olmayan İDA ve İHA’ların harcanabilir karakteri, harbin doğasındaki insanların birbirleriyle çatışmasına dönük kadim ilişkisini zedelediği ve tek yönlü bir öldürme paternine mahkûm ettiği gerçeği üzerinden bir cevap arayışına girmek gerekmektedir. Nitekim insansız hava ve deniz araçlarının operatörlerine öldürülemez hissi sağlaması, dün olduğu gibi bugün de savaşın taraflara dikte ettirdiği ölüme maruz kalma normunu temelden sarsmaktadır. Bu da savaşı kadim zamanlardan beridir göğüs göğüsse karşılıklı çarpışma modelinden tamamen uzaklaşarak, savaşın doğasını farklı bir şiddet eylemi türü olarak yeniden tanımlama zorunluluğunu ortaya koymaktadır.[13]
Bu tehdit denklemine, uzaktan insan tarafından idare edilen (yarı otonom ve otonom olmayan sistemler) insansız deniz ve hava araçlarıyla birlikte, kendi sahip oldukları gelişmiş görev kontrol sistemi yardımıyla hareket edip, hedef tespiti yaparak imha yeteneğine sahip otonom araçların da eklenmesi gerekmektedir. ABD Donanması’nın bu konudaki ilk somut tepkisi, farklı tipteki dört insansız su üstü gemisinden oluşan bir görev grubunun, Pasifik Okyanusu’nda uzun menzilli bir varlık gösterme ve liman ziyareti faaliyetine girişmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Deniz harbinde bir kilometre taşı sayılabilecek bu girişimle birlikte personeli zorlayan ağır deniz koşulları, görev grubu düzeyindeki otonom süreçlerle birlikte artık sorun olmaktan çıkması beklenmektedir.[14] Daha dikkatli bakıldığında ise bu girişim, İDA ve İHA’ların konvansiyonel donanma unsurlarına yarattığı asimetriyi simetriye çevirmekte, diğer bir ifadeyle harbin tek taraflı öldürme biçimine evrilmesine karşı yeni asimetri geliştirme noktasında fark edilir bir ilerlemeyi sembolize etmektedir. Burada asimetriyi oluşturan otonom sistemler yalnızca rakibe karşı teknolojik üstünlüğe odaklanmak yerine personelin olabildiğince korunması ve günümüz kamuoyunun tahammül sınırlarının altında bir can kaybına indirgeme şiarını da yansıttığının altını çizmek gerekir. Dolayısıyla bu gelişme, gelecekte deniz harbinin çatışma ortamındaki tehlikelerden uzakta, bir komuta kabini içerisinden İDA ve İHA’ları yönlendiren operatörler veyahut otonom sistemler arasında gerçekleşebileceğinin de sinyalini vermektedir. Şayet böyle olacaksa da artık daha üstün teknolojinin değil[15] hangi tarafın daha fazla bu silahlardan üreteceği, bunu ne ölçüde idame ve doktrine edeceği şeklinde sorunlar yumağı karşımıza çıkacağa benzemektedir.
Türkiye Cenahından Bir Hamle: SİHA Gemisi
Türk Savunma Sanayi’nde de Ares Tersanesi ve Meteksan Savunma, birkaç yıldır devam etmekte olan araştırma geliştirme faaliyetleri neticesinde İnsansız Deniz Araçları (ULAQ) alanında fark yaratan ilerlemeler kaydetmektedir.[16] Hatta Sefine Tersanesi ve ASELSAN iş birliğinde geliştirilen Marlin insansız su üstü deniz aracı Portekiz’de düzenlenen NATO tatbikatına katılmış ve en zorlu deniz koşullarında denizaltı savunma harbi (DSH) senaryosunda düşman denizaltı benzetimi yapan hedefleri sono şamandırası (Sonobuoy) sinyal işleme kabiliyetiyle kolaylıkla tespit edebilmiştir.[17]
Ancak, bu gelişmeler içerisinde en dikkat çekici adım, amfibi hücum gemisi TCG Anadolu’nun Türk Deniz Kuvvetleri envanterine katılmasıyla birlikte SİHA gemisine dönüştürülmesi projesidir. Bayraktar TB-3 ve Kızılelma gibi insansız silahlı hava araçlarının kalkış ve iniş yapabilmesinin hedeflendiği bu projede, TCG Anadolu’nun amfibi hücum yeteneklerinin yanı sıra bir SİHA gemisi olarak Türk Deniz Kuvvetleri’ne denizden kuvvet aktarımı, deniz kontrolü ve durumsal farkındalık gibi kritik kabiliyetlerde önemli bir güç çarpanı olacağı değerlendirilmektedir.[18] TCG Anadolu’nun benzeri platformları işleten İspanya ve Avustralya donanmalarının yanında büyük güverteli amfibi hücum gemilerine sahip Brezilya, Mısır ve Güney Kore’de Türkiye’deki SİHA gemisine ilişkin gelişmeleri yakından takip etmektedirler. Dahası, Kasım 2023 itibarıyla Kraliyet Donanması, İHA’ların gemilere entegre edilmesi amacıyla denemelere başlamış, aynı dönemde Portekiz Donanması da İHA operasyonlarına yönelik yeni bir sınıfa öncülük edebilecek nitelikte, 107 metre uzunluğundaki Çok Amaçlı Gemi (Multi-Purpose Vessel) için Hollandalı Damen Tersanesi ile bir sözleşme imzalamıştır.[19] Portekiz Donanması’nın özel gereksinimlerine göre geliştirilen bu tasarım, deniz güvenliği ve deniz destek operasyonlarına ek olarak okyanus araştırması, arama-kurtarma ve acil yardım gibi temel görev rollerine sahip çok amaçlı bir platformdur. Tüm bu ortak çabalar, İHA’ların donanmaların yetenekleri ve deniz harbi üzerindeki dönüştürücü etkisinin açık bir göstergesidir. Gerçekten de SİHA gemileri, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndaki refakat uçak gemilerini anımsatan yönleriyle, yakın gelecekte donanmaların denizden kuvvet aktarımında, İstihbarat, Gözetleme ve Keşif (İGK) yeteneklerini artırmakta göz ardı edilmeyecek bir potansiyel sunmaktadır.
Sonuç Yerine
Kuşkusuz ki asimetri ancak farklılık ve üstünlükle sağlanabilir. Ancak farklı düşünen, alışılagelmişin dışında hareket edebilenler muharebeyi kazanacaktır.[20] İDA ve İHA’ların yaratacağı asimetri onları komuta eden insan gücüyle de yakından alakalıdır. Bu kapsamda, modern ordular ve donanmalar yeniliğe açık ve farklı düşünebilen komutan ve karargâh subaylarına ihtiyaç duymaktadırlar. Gelecekte yetenekli komutan ve askerlerin ellerinde İDA ve İHA’lar ordu ve donanmalarını zafere bir adım daha yaklaştıracaktır.
Bu minvalde, Türk Deniz Kuvvetleri’nin çok sayıda ve müşterek kullanılacak İDA ve İHA tehdidine karşı silah, sensör ve doktrin güncellemesi yapması, daha önce hiç olmadığı kadar önem arz etmektedir. Son USS Carney Olayı, çoklu İHA saldırısına ve hatta hipersonik gemi karşıtı güdümlü mermiye karşı etkili savunma sağlamak maksadıyla bir hayli maliyetli hava savunma füzelerinin kullanılmaya devam edildiğini göstermektedir. Bilhassa Ukrayna-Rusya Savaşı’nda tecrübe edildiği üzere kamikaze İDA ve İHA’ların sürü hâlinde (swarm) müşterek taarruzu karşısında nasıl bir reaksiyon geliştirileceği ise belirsizliğini korumaktadır.
Ayrıca, yukarıdaki tartışmaya ilave olarak belirtmek gerekir ki İDA ve İHA’lar sadece taarruzî değil, aynı zamanda savunma maksatlı da kullanılabilme potansiyeline sahiptir. Bu platformlar, konvansiyonel harp gemilerinin sınırlılıklarını aşan kritik bölgelerde sürekli denizde kalmak suretiyle keşif, gözetleme ve istihbarat faaliyetlerini kolaylıkla icra edebilirler. Ayrıca gerektiğinde bu platformlar, Boğazlar gibi stratejik geçiş güzergahları ve kritik limanların yaklaşma sularında da rakibin deniz kullanımını engelleme, DSH ve durumsal farkındalık gibi görevleri daha etkili bir şekilde ve çok daha düşük maliyetle yerine getirebilmesi pekâlâ mümkündür. Ayrıca tüm görevleri ifa ederken personelin riske atılmaması da bir diğer avantaj olarak değerlendirilebilir.
KAYNAKÇA
[1] Evren Mercan, II. Abdülhamid Dönemi Deniz Stratejisi, (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2018), 52-55.
[2] John T. Kuehn, “Carriers and Amphibs: Shibboleths of Sea Power” Journal of Advanced Military Studies, Cilt 11, Sayı 2, 2020, 106-118.
[3] Joe Cortney, “Moskva’s Sinking, The Rise of Anti-Ship Cruise Missiles and What That Means For The US Navy”, https://courtney.house.gov/media-center/in-the-news/moskvas-sinking-rise-anti-ship-cruise-missiles-and-what-means-us-navy (Erişim Tarihi: 22.12.2023).
[4] Konuyla ilgili detaylı bir çalışma için bkz. John Callaway, “Learning The Hard Way: Force Protection 1983-2000”, Naval War College Review, Cilt 62, Sayı 1, 2009, 107-122.
[5] Artem Galushko, “A Fleet of Drones and The New Naval Warfare”, Black Sea News, https://www.blackseanews.net/en/read/200783 (Erişim Tarihi: 22.12.2023).; Joshua Cheetham, “İnsansız Deniz Araçları: Ukrayna’nın Kullandığı Bu Araçlar Nasıl Çalışıyor, Maliyetleri Ne Kadar?”, BBC News Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/articles/c030v44dy9yo (Erişim Tarihi: 22.12.2023).
[6] Bahsi geçen internet sitesinde satılık kamikaze dron için bkz. https://turkish.alibaba.com/product-detail/xhz-50-fixed-wing-drone-uav-1600997697791.html (Erişim Tarihi: 16.01.2024).
[7] Tyler Rogoway, “Ukraine’s Unprecedented Mass Drone Boat Attack Was A Wakeup Call”, The War Zone, https://www.thedrive.com/the-war-zone/ukraines-unprecedented-mass-drone-boat-attack-was-a-wakeup-call (Erişim Tarihi: 22.12.2023).
[8] Rogoway, “Ukraine’s Unprecedented Mass Drone Boat Attack Was A Wakeup Call”.
[9] Evren Mercan, “Yeni Nesil’ Savaşın Şafağında Teknoloji Perspektifinden Deniz Harbinin Gelişimi”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, “Yeni” Savaşlar ve “Yeni” Ordular Özel Sayısı, 2023, 125-126.
[10] Sakshi Tiwari, “Battered By Drone Attacks, Russia Tests New Laser Gun That Can ‘Burn Down’ Ukraine’s Suicide UAVs”, The Eurasian Times, https://www.eurasiantimes.com/battered-by-drone-attacks-russia-tests-new-laser-gun-that/ (Erişim Tarihi: 25.12.2023).
[11] Daha geniş bilgi için bkz. Lara Seligman ve Matt Berg, “A $2M Missile Vs. A $2,000 Drone: Pentagon Worried Over Cost of Houthi Attacks”, Politico, https://www.politico.com/news/2023/12/19/missile-drone-pentagon-houthi-attacks-iran-00132480 (Erişim Tarihi: 22.12.2023).
[12] NATO’ya ait birçok ana muharip gemide bulunan Mk-41 lançerinin denizden güdümlü mermi ikmal edilmesine uygun olamaması ve en yakındaki ikmal üssüne gitme gerekliliği de bir diğer aşılması gereken sorundur.
[13] Grégoire Chamayou, Drone Theory, (London: Penguin Books), 2015, 91-95.
[14] “U.S. Navy Deployment Puts Leidos Autonomy On Display”, Seapower, https://seapowermagazine.org/u-s-navy-deployment-puts-leidos-autonomy-on-display/?s=08 (Erişim Tarihi: 22.12.2023).
[15] Burada teknoloji kulvarında öngörülebilecek en kritik unsur, İnsansız sistemlerin otonom olamadığı koşullarda taşıt ile operatörü arasında StarLink benzeri kendine has, yeni ve karıştırılması zor bir veri ağının tesis edilebilmesidir. Bu nevdeki veri bağlantısının kullanılmadığı durumlarda benzer saldırıları koordine ve icra etmek çok daha zor olacaktır. Keza StarLink kapsamasının olmadığı veya kurulmasına engel teşkil ettiği bölgelerde Ukrayna kuvvetlerinin bu tip saldırıları yapmakta oldukça zorlandığı, Ukrayna-Rusya Savaşı’nda birçok defa müşahede edilmiştir. Bu manada İDA’nın aşil topuğunun bu iletişim bağlantısı olduğu iddiası oldukça yerindedir.
[16] “Türkiye’nin İlk Silahlı İnsansız Deniz Aracı “ULAQ” Mavi Vatan ile Buluştu”, Meteksan Savunma, https://www.meteksan.com/tr/haberler/ulaq-mavi-vatan-ile-bulustu (Erişim Tarihi: 22.12.2023).
S Seraç Aksan, Özge Güngörmüş ve Resul Daban, “NATO Tatbikatında Şov Yaptı: Marlin’e Tam Not”, TRT Haber, https://www.trthaber.com/haber/gundem/nato-tatbikatinda-sov-yapti-marline-tam-not-711641.html#:~:text=%E2%80%9CTatbikat%C4%B1n%20bir%20k%C4%B1sm%C4%B1nda%20biz%20senaryo,bulma%20kabiliyetini%20test%20etmi%C5%9F%20oldu (Erişim Tarihi: 23.12.2023).
[18] Selçuk Bayraktar, “Dünyanın İlk SİHA Gemisi TCG Anadolu’yu Ziyaret Etti”, Baykar, https://baykartech.com/tr/press/selcuk-bayraktar-dunyanin-ilk-siha-gemisi-tcg-anadoluyu-ziyaret-etti/ (Erişim Tarihi: 23.12.2023).
[19] Nick Childs, “A New Era Beckons For UAV’s at Sea”, International Institute for Strategic Studies (IISS), https://www.iiss.org/online-analysis/military-balance/2024/01/a-new-era-beckons-for-uavs-at-sea/?s=08 (Erişim Tarihi: 16.01.2024).
[20] Steven Metz ve Douglas V. Johnson, “Asymmetry and US Military Strategy: Definition, Background and Strategic Concepts”, Strategic Studies Institute, 2001, 1-12, https://apps.dtic.mil/sti/pdfs/ADA387381.pdf (Erişim Tarihi: 26.12.2023).