Amaçlar: 

Gazze’deki Hamas ve İslami Cihad gibi gruplar ile İsrail arasında devam eden düşük yoğunluklu bir çatışma hali mevcut. Bu nedenle Hamas’ın İsrail’e yönelik bir saldırı yapması çok da şaşırtıcı değil.

Diğer taraftan saldırının yöntemi ve yarattığı etki nedeniyle herkes İsrail’in 11 Eylül’ünü yaşadığında hemfikir. Peki Hamas neden bu kadar cüretkar bir adım atarak, İsrail tarafından savaş olarak nitelendirilecek çapta bir terör eylemi gerçekleştirdi?

Hamas’ın amacının son dönemde oluşan Arap-İsrail yakınlaşması ve Filistin halkının yalnız bırakılmasına karşı bir tepki olduğu konusunda genel bir görüş hakim. Nitekim Suudi Arabistan’ın İsrail ile yakınlaşmasını bitirmesi, bu amacın ilk meyveleri olarak değerlendirilebilir.

Hamas’ın Yom Kippur’un 50. Yıl dönümünde Filistin halkı için ipleri tekrar kendi eline almaya ve masayı devirmeye karar verdiği anlaşılıyor. Bu bir nevi sabotaj hamlesi (spoiler attack). Arap ülkeleri ile İsrail arasında Filistin etrafında kurulabilecek olan bir pazarlığa karşı tavırlarını gösteriyor.

Bu saldırının İsrail tarafından büyük bir askeri güçle yanıtlanacağını bilmemeleri mümkün değil hatta bunu istedikleri bile düşünülebilir. İsrail’in Gazze’de orantısız bir güç uygulaması, çatışmalara İran ve ABD gibi ülkelerin dahil olması, şiddeti tüm Ortadoğu’ya yayma tehlikesi taşıyor. Hamas’ın da zaten nihai amacı bu tarz bir şiddet sarmalını tetiklemek olabilir.

İsrail’in son dönemde bu eylemlere kadar bir imha amacı olmadığı ve status quodan memnun olduğu yorumlanabilir. Fakat Hamas’ın son eylemlerinin büyük çaplı olması ve İsrail sivil kayıplarının yüksek olması, İsrail’in imha amacı gütmesine sebep olduğu söylenebilir.

İsrailli yetkililerin ve karar alıcıların açıklamalarına bakıldığında da aynı amacın istenildiği yorumunun doğruluk ihtimali kuvvetlenmiştir. Gazze sınırındaki askeri yığınak ve rezervlerin de göreve çağırılması, İsrail’in büyük çaplı ve nesillerce konuşulacak bir karşılık vereceğinin göstergesi.

 

Yöntem: 

Asimetri sağlanmadan yapılan saldırılar genellikle başarılı olamaz. Bu noktadan hareketle, İsrail’in sınır güvenliği ve istihbaratı ne kadar kuvvetli olursa olsun, Hamas bu kuvveti kendi yöntemsel asimetrisi ile dengelemiş, hatta İsrail’e karşı kendi asimetrisini oluşturmuştur.

Yönteme gelecek olursak, saldırının hedef şaşırtmak için yoğun bir roket saldırısı ile başladığı, ardından duvar ve tellerde açılan gedikler üzerinden askeri birlikler ve karakollara yönelik askeri bir akın (raid) şeklinde devam ettiği görülüyor.

İlk anda sosyal medyaya yansıyan görüntülerde bu hareket tarzının Hizbullah tarafından da tatbikatlarda uygulandığı görülüyor. Bu noktaya kadar sivil yerleşimlerin roketlerle rastgele vurulması dışında silahlı çatışma kuralları içerisinde ilerleyen harekâtın hızlı terör eylemine dönüştüğü görülmekte.

Yöntem olarak Mumbai şehir baskını, Utoya Adası katliamı ve Boko Haram’ın kadınları kaçırması gibi farklı örneklerin eş zamanlı uygulanmasına şahit olduk. Etki olarak ise binden fazla sivilin hayatını kaybettiği ve bu nedenle 11 Eylül eşiğine ulaşan bir terör eylemi olduğu söylenebilir.

Harekat aynen 2006 Lübnan savaşında olduğu gibi teknolojinin sınırlarının tekrardan sorgulanmasına neden olacaktır. Sınır hattında bulunan otonom silah sistemlerinin ve tankların kolaylıkla imha edilerek, bir sürü saldırısı (swarming) gerçekleştirilebilmesi İsrail’in sınır güvenliği hakkında ciddi bir soru işareti doğmasına neden olmuştur.

Bu konuda önümüzdeki dönemde bir komisyon kurularak detaylı bir rapor sunulacağı ve hatta bazı yüksek seviye istifaların olacağı yorumu yapılabilir. Ancak saldırının gündüz gerçekleştirilmesi ve sınırı ihlal eden şahısların niyetlerin ilk aşamada tam olarak tespit edilememesinin, sınırda ateş gücü kullanılmamasının ilk nedeni olabileceği de söylenebilir.

Buna ek olarak, tıpkı 2006 Lübnan Savaşı’nda Hizbullahın yaptığı gibi, Hamas da psikoloji ve malumat operasyonları yapmaktadır. Özellikle sosyal medya üzerinden dolaştırılan “İsrail’in çabuk bir yenilgi yaşadığı” malumatı, etkili şekilde kullanılmıştır.

Ayrıca İsrail’e kıyasla Hamas’ın sosyal medyayı daha etkin kullandığı ve özellikle Filistinli sivil kayıpları üzerine kurulmuş bir anlatısı olduğu da değerlendirilebilir.

Küresel malumat ve bilgi cephesinde ise tıpkı Ukrayna-Rusya Savaşı’nda olduğu gibi, çeşitli grupların ve ülkelerin neredeyse tam zıt kutuplarda yer aldığı ve yerlerinden taviz vermediği görülüyor. İç siyasette karşılıklı olan grupların, İsrail-Hamas Savaşı’nı fırsat bilerek, kendi saflarını sıklaştırdığı yorumu yapılabilir.

 

Analiz:

Bu aşamadan sonra ne olacak sorusu ise İsrail’in savaş ilanı ile netleşmiştir. Hamas tarafından gerçekleştirilen ve açık bir şekilde terör eylemi olan saldırılar aynen 11 Eylül’deki gibi savaş ilanı olarak görülmüştür.

Hücre evlerinin tespit edilerek operasyon düzenlenmesi gibi terör operasyonlarının yerini, yoğun şekilde ateş gücünün kullanılacağı bir askeri imha savaşına dönüşebileceği değerlendirilebilmektedir.

İsrail ordusu, kayıplarını minimize etmek amacıyla şehrin altyapısını ve sosyal hizmetlerini öldürme (Urbicide) yoluna giderek ve daha kontrol edilebilir bir yapılaşma ile Gazze sınırları içerisinde insansız bölge oluşturmaya çalışabilir. Burada ikamet eden Gazze halkı için bu eylemler yıkıcı sonuçlar doğurur.

Hamas hakkında ılımlı sayılabilecek görüşleri bulunan İsrailli uzmanların bile “Eğer Hamas IŞİD gibi davranıyorsa IŞİD gibi muamele görmeyi hak ediyor” şeklinde görüş bildirdikleri göz önüne alınırsa Gazze’nin Musul’a dönüştürülme tehlikesi azımsanmayacak kadar fazladır.

Diğer taraftan Hamas’ın Gazze’deki halk desteği IŞİD’in Musul’da sahip olduğundan çok daha fazla. Bu nedenle saldırının rasyonel olarak ancak orta vadede gerek Hamas gerekse Gazze halkı için olumsuz sonuçlar doğuracak “stratejik olmayan” bir adım olduğu görülüyor.

Bu noktada Hamas’ın stratejik bir hata mı yaptığı yoksa şu an kamuoyu ve uzmanların anlayamadığı bir amaç mı güttüğü belirsiz ve spekülasyona açıktır.

Eylem İsrail adına büyük bir hezimet olduğu kadar Hamas adına da başarıdır. Taktik olarak neredeyse bütün istenilenlerin uygulandığı ve hedeflerin elde edildiği görülüyor. Sürpriz saldırı üzerinden baskın etkisi yaratılmış, İsrail güvenlik birimlerini paralize eden ve 21. yüzyıldaki en büyük ikinci terör saldırısı gerçekleştirilmiştir.

Diğer taraftan bu başarı aynen Pearl Harbor, 73 Yom Kippur ve 11 Eylül gibi ilk aşamada başarılı olan fakat paradoksal olarak sürpriz yaratmayı başaran tarafa yıkıcı sonuçlar doğuran bir potansiyel taşıyor. Nitekim bu saldırı, olası bir “Hamas’ın İsrail’i yıkma amacına” ulaşmanın yakınından bile geçmiyor, tam tersine İsrail’in daha sert ve kesin bir cevap vermesinin önünü açıyor.

İsrail’e Hamas’ı silahsızlandırmak yani imha etmek ve bunu yaparken de Gazze’yi yıkmak için büyük bir fırsat sunuyor. Benzer bir şekilde yurt dışındaki siyasi kadroların da artık meşru hedef olarak görülmesi de muhtemeldir. Bu noktadan hareketle, ilerleyen yıllarda Hamas’ın başka ülkelerdeki lider kadrosunun hedefe konabileceği değerlendirilebilir.

Peki İsrail kağıttan bir kaplan mı? Bu soru 2003 Temmuz savaşı sonrasın da sorulmuştur. Savaş sonrası kurulan Winegrod Komisyonunca İsrail ordusunun kolluk gücüne dönüştüğü ve askeri bir harekâtı gerçekleştirme kapasiteni kaybettiği belirtilmiştir.

Bu nedenle İsrail son 15 yıldır bu kapasitesini geliştirmek için adımlar atmıştır. En azından Gazze özelinde yeterli deneyim ve kapasitesinin olduğu değerlendirilebilir. Ayrıca Arap Baharı sonrası bölgede yaşanan birçok harekattan çıkarılan ders nedeniyle manevradan ziyade ateş gücünün başrolde olacağı değerlendirilebilir. Zaten savaş ilanı da buna uygun altyapıyı sağlıyor.

Saldırı sonrasında ortaya çıkan en önemli tartışma, bu sürecin bir istihbarat zafiyeti olup olmadığıdır. Tehdit analizi, en basit haliyle hedefin niyet ve kapasitesinin doğru tespit edilmesi üzerinden yapılır. Hamas tarafından gerçekleştirilen bu saldırının çok büyük bir kapasite inşasına dayanmadığı değerlendirilebilir.

Kullanılan araç ve silahlar Arap baharı sonrasında başlaysan çatışmalarda sıklıkla kullanılmıştır. Ortada çok fazla inovatif bir durum yoktur. Diğer taraftan Hamas’ın bu tarz bir saldırı niyetini olduğu değerlendirilmemiştir. Bu nedenle Gazze’deki istihbarat faaliyetlerinden sorumlu olan Shin Bet’in hedef tahtasına konulması kaçınılmazdır.

Bunda Hamas’ın operasyon hazırlığını alt seviyede dar bir kadro tarafından planlamasının etkisi olabilir. Planlamaya yönelik sızma olmaması, süreçte İran, Hizbullah ve yurt dışındaki lider kadronun bilgisinin olmadığı izlenimi oluşturmaktadır.

İstihbarat, dar bir kadro tarafından planlanan ve basit yöntemlerle gerçekleştirilen bir saldırıyı tespit edemeyebilir. Burada istihbarattan daha çok İsrail sınır güvenliğinin yaşadığı bir zafiyet söz konusudur. Bu başarısızlığın nedenleri önümüzdeki dönemde daha net ortaya çıkacaktır.

 

Dış Bağlantılar: 

Saldırı planında Hizbullah ve İran’ın rolü sorusu hala net olarak cevaplanmadı. Her ne kadar bu aktörler saldırıya destek mesajı verseler de başta İsrail olmak üzere kimse hızlı bir sonuca varmak istemiyor.

Hamas’ın lojistik ve eğitim olarak İran ve Hizbullah tarafından desteklendiği aşikâr. Hamas, İran tarafından İsrail’e karşı yürütülen vekalet savaşının en önemli aktörlerinden. Diğer taraftan bu saldırının talimatının İran tarafından verildiğine dair bir kanıt henüz ortada yok.

İsrail’inde ABD’nin Irak ile El Kaide arasında kuruduğu hatalı ilişkiyi en azından bu aşamada İran ve Hamas üzerinden kurmak istemediği anlaşılıyor. ABD ise caydırıcılık unsuru olarak uçak gemisi görev grubunu bölgeye yönlendirdi.  Neredeyse tüm dünyanın tepkisini çeken ve İsrail’in Gazze’yi yıkması için meşruiyet sağlayan bu saldırının İran’ın işine gelir mi sorusu da havada kalıyor.

Ayrıca bu saldırının plan aşamasında Gazze dışına çok fazla bilgi sızmadığını da değerlendirmek gerekiyor. Yurt dışındaki Hamas lider kadrosu, Lübnan ve İran ile kurulacak irtibatın arkada izler bırakarak İsrail istihbaratına takılmasından çekinmiş olmaları gerekiyor.

Hatta bu durum sadece İran değil, Hamas lider kadrosundan da habersiz bir saldırı olma ihtimalini bile gündeme getiriyor. Yurt dışındaki kadroların Gazze halkının aksine lüks içerisinde yaşadığı eleştirileri göz önünde bulundurulmalı.

Bu aşamada askeri ve siyasi kadrolar arasında bu tarz bir kopukluk olduğuna dair bir bilgi olmasa da geçmiş tecrübeler ışığında es geçilmemesi gereken bir olasılık.

 

Son Söz:

Özetle, Hamas’ın sürpriz etkisiyle elde ettiği taktik başarı, İsrail istihbaratı ve ordusunun başarısızlığını ortaya koymuştur. Bu başarısızlık, istihbaratın engelleyemediği, ordu ve sınır güvenliğinin hezimeti ile sonuçlanan bir başarısızlıktır.

Hamas’ın politik amacının ne olduğu ilk etapta İsrail ile Arap ülkelerinin yakınlaşmasını bozmak gibi gözükse de, bu amaç için feda edileceklerin büyüklüğü göz önüne alındığında, Hamas’ın stratejik bir hata yaptığı söylenebilir. Alternatif veya kişisel seviyedeki (lider kadro vb.) amaçlar sadece spekülasyondan ibarettir ve dolayısıyla değerlendirmeye dahil edilmemiştir.

İsrail’in, önümüzdeki günlerde büyük çapta bir operasyon yapacağı ve bu operasyonun politik amacının Hamas’ın tamamen sahneden silinmesi olduğu değerlendirilmektedir.

Savaş belirsizliğin had safhada olduğu ve sonucunun tahmin edilmesi zor bir fenomendir. İsrail her ne kadar önümüzdeki günlerde savaşın “favori” tarafı gibi değerlendirilse de, Hamas yaratabileceği asimetri ile savaşı dengeleyebilir, kendi zaferini kazanamasa bile İsrail’in zafer kazanmasını engelleyebilir.