Çatışma Alanlarında Gazetecilik Pratiklerinin Dönüşümü

Savaş kavramının yıkıcılığını ve insan hayatı üzerindeki kapsamlı etkilerini göz önünde bulundurduğumuzda, tarih boyunca çatışmalar hakkında daima bilgi sahibi olmak isteyen ve savaş alanındaki gelişmeleri yakından takip eden bir kitlenin de varlığıyla karşılaşırız.
İnsanoğlunun çatışma alanlarına ilişkin söz konusu bu ilkel ve değişmez merakı, endüstri devrimi gibi sosyo – kültürel anlamda dönüm noktası olarak kabul edilen tarihsel olaylara paralel olarak, belirli evrelerden geçmiştir. Böylece daha çok iletişim teknolojilerinde görülen gelişmeler aracılığıyla güç kazanmış ve günümüz dijital çağına geliceye dek farklı anlamlara bürünmüştür.
Örneğin Savaşa yönelik ilk elden bilgi sahibi olma isteği, ilk çağlarda Heredot, Thucydides, Xenophon gibi yazarları savaşlara ilişkin deneyim ve duyumlarını kaleme almaya yöneltirken, Ortaçağ’da haber mektuplarının, modern gazeteciliğin doğuşundan itibaren de savaş muhabirliğinin gelişimine zemin hazırlamıştır. Telgraf teknolojisi alanında yaşanan ilerlemeler savaş muhabirliğinde gerçek bir kırılma yaratırken, bir diğer ömenli gelişme ise görüntüleme teknolojileri sayesinde olmuştur. Fotografi gibi teknolojik gelişmeler, savaş muhabirliğine eskiye nazaran başka bir boyut kazandırmıştır. 19. yüzyılda gazetelerin kitlesel tirajı yükselirken, bir anlamda “gerçek savaş muhabirliğinin” ortaya çıktığı söylenebilir. Çünkü çatışma alanlarına ilişkin bilgi, sınırlı bir çevreden ziyade geniş bir kitleye ulaşma imkanı bulmuştur.
İletişim teknolojilerindeki gelişim, savaş haberlerini 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında gazete aracılığıyla kahvaltı masasına taşırken, Vietnam Savaşı sırasında televizyon aracılığı ile oturma odasına ulaştırmıştır. Körfez Savaşı sırasında ise savaş, canlı yayınlarla eşzamanlı olarak izlenir hale gelmiştir. Vietnam Savaşı sırasında muhabirlerin çatışma alanlarında kısmen de olsa özgür hareket edebilmesi, haberlerini çok da büyük bir sansüre maruz kalmadan okuyucu ve izleyicilere ulaştırmasını sağlamıştır. Fakat bu durum savaş karşıtı hareketlerin güçlenmesine de neden olmuştur.
Bu bağlamda medya ve basın, kaybedilen savaşın nedeni olarak gösterilmiştir. Böylece sonraki yıllarda çatışma alanlarında gazetecilik faaliyetleri büyük ölçüde kısıtlanmış ve sıkı bir denetim altına girmiştir. Bu yüzden medyaya duyulan güven azalmış ve halkla ilişkiler faaliyetlerinde sorunlar ortaya çıkmıştır. Söz konusu sorunu aşmak için önce havuz, ardından da iliştirilmiş gazetecilik sistemleri uygulamaya konulmuştur.
Halen çatışma alanlarında gazetecilik açısından hâkim model iliştirilmiş gazetecilik modelidir. Ancak bu model gazetecilerin askerlerle birlikte hareket etmesi nedeniyle tarafsızlıklarını zamanla yitirmelerine ve haberlerini kaleme alırken oto sansür uygulamalarına neden olduğu, basın özgürlüğünü sınırlandırdığı gerekçeleriyle eleştirilmektedir. Ayrıca dijital çağda mobil iletişim araçlarına sahip olan tüm yurttaşların birer muhabire dönüşmüş olması ve sosyal medya üzerinde anlık paylaşım yapabilmeleri iliştirilmiş gazetecilik modelinin de sorgulanmasına neden olmaktadır.
Savaş pratiklerinde ve yöntemlerinde devrim niteliğinde değişimler yaşanmasına karşın çatışma alanlarında gazetecilik pratiklerinin halen neredeyse Kırım Savaşı’ndakine benzer şekilde sürdürülmeye çalışılması önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Modern savaş kent merkezlerine taşınmış ve sivilleri daha fazla etkiler hale gelmiştir. Dolayısıyla Kırım Savaşı’na benzer sansür modelleri ya da iliştirilmiş gazetecilik modelinin sürdürülmeye çalışılan hali güncelliğini yitirmiştir.
Hem savaş hem de medya araçları gelişmiş ve dönüşmüştür ve bu dönüşüm hız kesmeden devam etmektedir. Dolayısıyla savaş ve iletişim alanındaki değişim ve dönüşüme uyumlu yeni modellerin geliştirilmesi acil bir ihtiyaç haline gelmiştir. Aksi takdirde gelişen mobil teknolojiler karşısında, ülkelerin kendi ulusal çıkarlarını nasıl koruyacakları ya da halk kitlelerinin bilgi kirliliği olmadan doğru bilgiye nasıl ulaşacakları konusu daima tartışma konusu olarak kalacaktır.
Bu bağlamda çağımızda neredeyse herkesin tek başına birer yayıncı, muhabir ya da gazeteci gibi hareket etme imkanı olmasına rağmen bir çok yanlış ve çarpıtılmış bilgiyle karşı karşıya kaldığımız görülmektedir. İletişim araçlarında görülen bir sayısal artışın gerçek bir değişim yaratıp yaratmadığı ya da hangi şartlar altında hangi ölçüde bir değişim yaratabileceğine ilişkin imkanlar, tarihsel gelişim süreci içerisinde savaş gazeteciğinin izleri sürülerek bir ölçüde tespit edilebilir.
Çatışma Alanlarında Gazetecilik Pratiklerinin Dönüşümü ve Dijital Çağda Savaş Gazeteciliği başlıklı makaleden özetlenmiş olup makalenin tamamını okumak için Türk Savaş Çalışmaları Dergisinin https://dergipark.org.tr/tr/pub/tws/issue/53925/696663 adresini ziyaret edebilirsiniz.